Güne insanlardan yorularak başlamak hiç de iyi bir başlangıç değil. Pavese'in "yaşamdan tek bir dileğim var, rahat bıraksın beni gözleyeyim onu" dediği gibi benim de insanlara "ilişmeyin bana, sadece uzaktan bakayım bir süre size. Yalvarırım yormayın beni." diyesim var. Alınmalardan, küsmelerden, herkesin kendine has bir dünyası olduğu fikrinden bihaber olanlardan, dostluk ve arkadaşlık üzerine hiç kafa yormamış olanlardan, saçma sapan konuşmalardan ve karşıdakinin yerine kendisini koymayan adam ve kadınlardan yoruldum. Ve en doğru olanın artık insanlar üzerine kafa patlatmamak olduğuna karar verdim.
Tüm hayatım boyunca, inceliklerle örülmüş bir hayat, kan bağını umursamadan kendileri olduğun için sevdiğin insanlardan kurulu bir dünyanın önemli olduğuna inandım. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü hala sabahtandır olup bitene kızgınım. Belki kızgınlığım geçtiğinde bu cümleyi: " inceliklerle örülmüş bir hayat, kan bağını umursamadan kendileri olduğun için sevdiğin insanlardan kurulu bir dünyanın önemli olduğuna inanıyorum." şeklinde kurarım. Ama dedim ya gerçekten kızgınım ve gerçekten şu anda umurumda değil.
Tanrının başımıza sardığı akrabalar nedeniyle yaptığı hatayı telafi etmek için bize dostları verdiğini söylemiş biri. Kan bağını zerre kadar umursamayan benim gibi biri için gülümseten bir söz. Kendi seçmediğimiz insanların hayatlarımızda oluşu yetmezmiş gibi bir de onları sevmekle yükümlü olmak gibi aptalca bir şeyin içinde bulmak kendimizi ne kadar akıl karı. Oysa dostlar için durum böyle değil. Onlar kendi seçimlerimiz. İşte sırf bu yüzden de akrabalara o kadar da gücenmiyoruz. Çünkü onların hayatlarımızda oluşu bizim sorumluluğumuzda değil. Oysa dostlar kendi seçimimiz olduğu için cefaları da sefaları da bizim yüzümüzden. Kimi zaman akıllı seçimler yapmış oluşumuzla kendimizi şanslı hissederken kimi zaman da "kendim ettim kendim buldum" deyişimiz de bu yüzden. Bu bir şans değil elbet. Bu belki insanı tanıyabilme ile ilgili. Ama sürekli değişen insanı tanıyabilme olanağı mevcut mu?
İnsanlardan ya da dostlarından şikayet edip duran o arabesk tiplerden biri gibi bir tablo mu çiziyorum kuşkusundayım şu an. Hayır. Derdim şikayet değil. Ben ancak kendi içindeki zehirden yazarak arınabilenlerdenim hepsi bu. Zaten öfkesi saman alevi olan biri, öfkesinin sönmesiyle, insanları hep yaptığı gibi, kendileri olarak, iyileriyle ya da kötüleriyle kabul etmeye devam edecektir. Bütün bu yukarıda söylenenler bir anlık öfkenin mahsulü. Tek bir şey değişmez gerçek öfkenin, şükürler olsun ki, saman alevi oluşu. Ve o alevin üzerine kelimeler serperek sönüşü. Son paragraf hariç okuduklarının hepsini unut sevgili okuyan göz. Rica ediyorum unut...
resim: Carl Larrsons
Unutmak istemiyorum, çünkü içimden geçenleri yazmışsınız ve sonuna kadar katılıyorum, son paragraf da dahil. Ayrıca koyduğunuz o resimle de içimi ısıttınız onu da belirteyim.
YanıtlaSilSevgiler, tatsız başlayan gününüzün devamı güzel gelsin...
öncelikle ne güzel bir resim, ne güzel tam benim istediğim ev. geniş pencere önü camı ve geniş camlar, somya, somon rengi duvarlar, sade bir oda.....
YanıtlaSilyazı unutulmayacak kadar güzel.
akrabalar konusunda haklısın be kedicim. zamanında seni yapayalnız bırakıp, zaman zaman bilmeden de olsa kıran yakın akrabaların bir zaman sonra hatalarını anlarlar. buraya kadarı iyi ama. ya artık siz o eski sizmisinizdir. kin yada nefretim yok, ama paylaşımlarımızın sınırladığını anlamaları bu kadar mı zor. ikincisi de onlar hatalarını anladılar hatta şimdi olağanüstü bir şekilde doğru davranıyorlar diye benim onlara tavırlarımda beklentide bulunmaları ne kadar yıpratıcı ezici oluyor bir bilsen. öc alıyor değilim ama beni olduğum gibi değerlendirmelerini beklemek çok mu fazla. Elimden gelmiyor ve olmuyorsa vicdan azabından kıvranmalımıyım sence?
amma da yarama basmışsın be kedi, bu konuyu kendi bloğumda da yazmayı isterim ama ya okuyup kırılırlarsa korkusu olmasa ah
ne güzel bir ev o, ne sade, keşke şimdi orda olsam, camın önünde mindere otursam, vivaldiyi dinlesem, kitap okusam, örgü örsem
evet arkadaşlarımızı seçme hakkımız var ve de onlardan vazgeçme.ama akrabalarımızdan vazgeçemiyoruz.mesela ben sana çok kızgınım artık kardeşim değilsin diyemiyor insan.ama arkadaşımıza küstüm,artık seninle oynamıyorum diyebiliriz.ben de bugünlerde sıkıntılıyım.kardeşimi sırf kardeşim olduğu için aramalı mıyım yoksa içimden aramak gelmediği için aramamalı mıyım?
YanıtlaSilbencede unutulmaması gereken bir metin bu.
YanıtlaSilhatta ben yazmaya başlasam senden daha arabesk olurum sanırım.
insan doğasını anlama konusunda algılarım artık çok yoruldu çalışmıyor.
hatta dostluk kavramı ne artk ben onuda sorguluyorum.
dostum dediğim insanlardan öyle darbeler yedim ki şu an yapayalnız bir konumdayım ve güvenmeye çalıştığım her yeni insan güvenmemem gerektiğini bir kez daha ispatlıyor beni.
LEYLAK DALI: Güne kötü başladığımda geri kalan bölümde pek toparlanamıyorum ben nedense. Bu çok kötü. Tüm gün evirip çevirip kendimi didikliyorum. Ama şimdi ben bile unuttum yazdıklarımı :) Okumayacağım öfkemi anımsamak istemiyorum.
YanıtlaSilGUGUK KUŞU: Bazı durumlarda bir kez kırılınca eskisi gibi olmak imkansızlaşıyor. Nasıl kırılan bir vazoyu yapıştırsan da eskisi gibi olmaz kalplerimizde buna benziyor. İçinden nasıl geliyorsa öyle davran derim. Kimseye birşey borçlu değiliz. Kimseye...
KARA KALEM: Anne baba ve kardeşler hariç diğer akrabalardan vazgeçilebilir. Ben onları sırf kan bağım olduğu için sevmek zorunda hissetmiyorum kendimi. Kardeş başka bir şey. Bence içindeki biraz küllensin öyle ara onu. Zaten küllenince içindeki ses onu ara diyecektir. Beylik laf ama zaman gerçekten ilaç.
RAMA: Sanıyorum dostluklarında çok ince olan insanlar çok kırılgan oluyorlar. Ben bugün buna kafa yordum. o nedenle bu kadar ince elememek gerekiyor belki bazen. ne dersin?
Unutmak ne mümkün Fulya'cım? yazdıklarına sonuna dek katılıyorum ve altlarını çiziyorum. Belki ben de öfkeli oldugum için böyle düşünüyorum:) sevgiler, selamlar...
YanıtlaSilÖfke bir zaman sonra yatışıyor Sevgili Yağmur Zamanı. Belki de yatışmak için yazıyoruzdur bunca ne dersin? Sevgiler benden de :)
YanıtlaSil