Odanın ortasına hiç niyetim yokken oturuverdim. Çok yorgun, çok keyifsiz ve çok isteksizdim. Belki biraz da umutsuz. Ama azıcık, çok değil. Yığılmak da denebilir adına belki ama ben öyle dememeyi tercih ediyorum. Hiçbir şey yapmadan, meşgul olmadan, dahası hiçbir şey yapmak zorunda olmadan oturmak. Belki de biz bunu kendi başımıza yapmayı akıl edemediğimiz için vücut yığılmak yolunu seçiyordur. Olamaz mı? Elbette olabilir.
Bir süre oturdum orada. Hiç kıpırdamadan. Karşı dolabın kapağına bakarak. İnsan böyle bir durumda, yani bunca keyifsiz ve isteksizken, boşluk içinde amaçsız kalmış gibi hissediyor kendini. Bu, belki bazılarına göre huzurun kapısı ama benim gibi şaşkınlar için ürkütücü. Çünkü böyle bir anda tüm bu olup bitenin, amaçladıklarının, hayalini kurduğun şeylerin, öfkelerin, mutlulukların ve daha pek çok aptalca şeyin hiç bir anlamı olmadığını düşünüyorsun. Hatta düşünmekle kalmayıp bundan emin bile olabiliyorsun. Tam bir boşluk. İşte bu yüzden hemen oturduğum yerden fırladım. Çılgın bir hızla uzaklaşan tüm bu şeyleri kuyruklarından yakalayayım diye. Ama bütün bunlarla insanın kendini oyalayıp durduğu, aslında içten içe anlamsızlığı, saçmalığı sezdiği fikri yakamı bırakmadı. "İşte bu yüzden" diye düşündüm "hepimiz kendimizi oyalamak için bir şeyler uydurup duruyoruz. Kitap okuyoruz, çiçek suluyoruz, ağaç dikiyoruz, yazıyoruz, beste yapıyoruz, tartışıyor, öfkeleniyoruz, kendimize düşmanlar ediniyor onunla savaşmayı amaç belliyoruz, aşık oluyoruz tüm düşüncelerimizi birine adıyoruz, kıskanıyoruz, dedikodu yapıyoruz hatta öyle ki uykuda bile kendimizi oyalamanın bir yolunu bulup rüya görüyoruz. Sırf boşlukta zaman geçirmemek ve anlamsızlığın farkına varmamak, onu bütünüyle keşfetmemek için. Ne acınası bir durumdayız. Ama merak etmeyin kendimizi oyalayacak bir şeyleri mutlaka buluyoruz. Zaten aksi takdirde... Her neyse.
Kalkıp N.'ye mektup yazdım ben de. Boşluktan kaçmanın en iyi yolu bu gibi göründü. Ona neşeli bir mektup yazmak istedim ama elimden ancak hüzünlü harfler döküldü. Yırtıp atayım diye geçti aklımdan. Hani neşeli bir günde yazarım dedim ama N. için farketmeyeceğini düşündüm. Ne de olsa tersini düzünü bilenlerdendi o ruhumun. Kederimi de neşemi de hiç düşünmeden kabul ederdi. Ve bu yüzden birbirimize dost diyorduk ya zaten.
N.'ye boşluktan söz etmedim. Anlamsızlıktan da öyle. Muhtemelen o da zaman zaman ya halının ortasına, ya bir yatağa belki de bir koltuğa yığılıyordu zaten. Böyle zamanlarda o sessizlikten en az benim kadar ürküyor ve birden kalkıp uçup gidenlerin kuyruklarına yapışıyordu. O da benim kadar anlam duygusunu kaybetmekten korkuyor olmalıydı. Çünkü şu saçma sapan şeylerin çılgın dünyasında tüm bu bizi oyalayanların kuyruğuna yapışmaktan başka çaremiz yoktu. N. bunu biliyor olmalıydı. Aslında herkes de öyle...
Resim: Edward Hopper
Ve belkide biz
YanıtlaSilTutunmaya çalışıyoruz
Unutmaya benziyor bu son söylediğim
Uçup gidenlerin kuyruklarına asılı kalmak istemek gibi.
Hiç bırakmak istemeyen
Ellerimiz var
aslında çok doğru demişsin , hayatın anlamsızlığını fark edip ona göre yaşamak varken , hayır bu çok anlamlı deyip kendimizi üzmekten başka bir şey yapmıyoruz...
YanıtlaSilbağırmak mı istiyorsun o zaman bağır veya çekinmeden yaşa işte bunu yapınca asıl hayat anlamını bulur diye düşünüyorum , yani deli olursan...
yerçekimsiz bir ortama düşmüşüm gibi hissederim ben bazen. boşlukta elime koluma bir tülü sahip çıkamam. aklıma düşen her harf benden bağımsız.. bu kadar işlevsizken anlam kaybına uğruyor varlık, yığılıp kalıyor. dediğin gibi..
YanıtlaSilher gün güzel bir resme bak,güzel bir şarkı dinle,güzel birşeyler oku.sizin sayfanızı açtığımda hep güzel bir resme bakıp güzel bir şeyler okuyorum.kendimde güzel bir şarkı ekleyince günüm güzelleşiyor.
YanıtlaSilbeste yapıyoruz, tartışıyor, öfkeleniyoruz, kendimize düşmanlar ediniyor onunla savaşmayı amaç belliyoruz, aşık oluyoruz tüm düşüncelerimizi birine adıyoruz,....
YanıtlaSilevet adıyoruz.. kesinlikle adıyoruz.. doğru adıyoruz.. muhtemelen adıyoruz.. hep adıyoruz.. kendi hayatımızı bir başkasına adarken terkedeceğini bile bile adıyoruz..
En azından bunları farketiğin zaman yanında bir N var ve bir şekilde tüm bunları bilse de bilmese de sana güç verebiliyor..
YanıtlaSilo dediğin şeye nötr olma hali diyorum ben. niye böyle diyorum bilmiyorum. hani belki etkisiz olma halimi anlatmak için. işte o anda o adadığımız,adandığımız şeylerin hiç biri gelmiyor akla. sonsuz bir boşluk ve hatta buhar olup yok olma hissi. tuhaf bişi işte. sonra arka kapıdan çıkıp gidiyorlar. bazen de ön. geçiyor yani. bu da geçer :)
YanıtlaSilmeyveler niye aynanın önünde ki?
YanıtlaSilKoskocaman, insan hafsalasının alamayacağı cesametteki bir anlamsızlığın üzerinde oynanan debdebeli oyunlar geçidine bakıyoruz, çoğumuz farkında değiliz bir ara farkedecek olsak bile omuz silkip geçiyoruz. Anlamsızlığın içinde bizi hayata bağlayan ufal tefek bir kaç telaş var ki aslında onlar da anlamlı değil.
YanıtlaSilKARA KALEM: Aslında başka çaremiz yok gibi geliyor bana. Uçup gitmek isteyen bir ruhumuz ama yere sımsıkı basmak zorunda olan ayaklarımız var, ne yapmalı?
YanıtlaSilGÖKHAN: Deli olmanın en iyi yanı hayatın anlamsızlığının bilincinde olup birşeylere tutunmaktan vazgeçmiş ve daha da güzeli bunu böyle kabullenmiş olmak gibi geliyor bana. Ama akıl git deyince terketmiyor bizi :)
MEFİSTO: Çok olur bana bu. Bir boşlukta yitip gidiyor gibi hissederim. sonra düşününce sanırım bu aslında olan gerçekte olup biten birşeyin farkında olmak. sezmek diyelim. hani nasıl kötü düşünceleri kovarız aklımızdan mutsuz olmamak için işte yaşamak ve tutunmak için de farkındalığı kovuyoruz.
KARA KİTAP: buna çok sevindim işte. Teşekkür ederim :)
SYRAKUSA: Belki de kendimizi unutmak içindir o adanmışlık.
ADSIZ: N. ve onun gibiler de tutunulacak dallar sanırım.
FAHİMBEY: Geçiyor elbette geçecek de. Ama insan korkuyor o kısacık anlardan. Geri dönemem sanıyorsun tüm bu yanılsamalarla dolu dünyaya. İşte eğer öyle olursa o zaman ne yaparsın hiç ama hiç bilmiyorsun. Boşluğa panik eşlik ediyor ya o kötü.
MEHMET AKİF: Bilmem. Sence niye?
VLADİMİR: Omuz silkiyoruz çünkü tek farkında olan olmaktan ödümüz kopuyor. Tüm bu anlamsızlık duygusuna dayanmak her babayiğidin harcı değil. Küçük anlamlara ihtiyacımız var ve kendimize söylediğimiz yalanlara.