Uyanmayı istemediğim sabahlar var bu aralar. İşe gitmek istemediğim için doğan güne düşman olduğum sabahlar. Ve mide ağrılarım var. Gereksiz streslerden kaynaklanan, farkettiğimde "değer mi bu kadarına" dediğim, aptallıklar yüzünden kısacık ömrümü aptalca harcağımı hissettiren ağrılar. Tüm gün sekiz ve beş arası ne zaman neyin patlayacağını, kaslarımın daha ne kadar gerileceğini hiç ama hiç kestiremediğim, panikletilmekten, telaş içinde işler yapmaktan bıkıp usandığım dönüp baktığımda ettiğim fedakarlığın sağladığım kazanca hiç ama hiç değmediğini gördüğüm çalış(ama)ma saatlerim var.
Saat beşten sonra ise tıpkı dondurucudan çıkarılmış bir et parçası gibi usul usul çözüldüğüm akşam üstleri var. İşi dışarda bir yerde bırakmak için zihnimde kendimle cebelleşip durduğum, sevdiğim insanlardan gizlemeye çalıştığım gündüz sıkıntıları unutmaya çalıştığım, böyle zamanlarda insanlarla çepeçevre sarmalanmış olmanın yalnız kalmaktan daha doğru olduğunu anladığım, insanın, insanın gerçekten zehrini aldığını tecrübeyle sabitlediğim, bir yavru kedinin tüm herşeyi bir kaç dakikalığına da olsa unutturabildiğine şaşırdığım, akşam olunca sanki gündüzün taşımış olduğu ve diğer gündüzlere de aksettirecek olduğu tüm etkilerin buhar olup havalara uçtuğu yanılsamasıyla soluklandığım akşamlarım var.
Televizyonlardan sokağa taşan sesler var bir de. Komşu kadının tabak çanak sesi, balkonda oturan adamın balkon demirine keyifle uzattığı yorgun ayaklarının keyifle kıpırdayan parmakları, bahçedeki sandalyede oturmuş kitap okuyan kadının yarı uykulu gözleri, uzaktan gelen o hüzünlü türküler var. Yaşamın kilitlendiği noktaya tıpatıp uyan anahtarlar gibi hepsi. Ve ikiye bölünen bu kediyi birbirine yapıştıran, o iki parçanın en coşku dolu olanını diğerinin içine yayan bir nefes gibi...
Fotoğraf: Life
o kadar iyi anlıyorum ki... ve o kadar aynısını yaşıyorum ki...
YanıtlaSilsadece "geçecek" diyebiliyorum kendime. "değmiyor işte sıkılma" diyorum. "bugünün geri gelmeyecek sen ne için kendini böyle geriyorsun" diyorum...
ama işte, ne uykuya rahat dalabiliyorum ne de daldığım uykudan huzur içinde uyanabiliyorum. gözümü açtığım andan itibaren "gene işe gidiyorum" gözyaşı pınarda bekliyor.
hayrolsun diyorum ama... bilmiyorum işte.
tamı tamına anlattığın gibi sıkılıp posası çıkmış bir ömrü yaşıyoruz ya nereye akıp gidiyor özümüz bazen çok merak ediyorum!?...
YanıtlaSilsiz aydan atlayan kedisiniz ya,ben de kedi deyince atlarım orta yere.çocukluğumdan bu güne kucağımda kediler.sizin blogu da bu isim yüzünden keşfettim sanırım.
YanıtlaSilçalışmaktan bunalanlara tavsiyede bulunmak zor.ama yaşamak için çalışmamız gerekiyor.işimizi seversek,veya sevilecek yönlerini keşfedersek,o zaman yaşam belki daha zevkli olurdu.
En coşku dolu olan diğerinin içine bir nefes gibi yayılmış ve bir daha öbür tarafının yüze çıkmasını ebediyen iptallemiş KEDİ'cim, sen hep coşku dolu ol inşaallah.Öbürünü duyduğun ya da okuduğun bir masalmış gibi bizlere anlat sevgiler.
YanıtlaSilMesai saatleri geceye kaydırılsın istiyorum ben şahsen. gece hüzün, efkar falan daha çok ugruyor ya biz o ara çalışıyor oluruz, gündüzde biraz uyur biraz da hayatı efkarsız yaşamanın tadına varırız. önerim budur.. olmadı blogumda da yazmıstım, bi şekilde parayı bulup ben hayatımı bu şekilde yaşamak istiyorum...
YanıtlaSilşş, tırstım ben... komşunun ayak parmaklarını keyifle oynatmasının sesini duyabiliyosan sen...
YanıtlaSileyvah ki ne eyvah...
Geçmişe götürdü yazınız beni aynı bu duyguları hissettiğim bir dönem olmuştu benim de. Bitmeyen karın ağrılarıyla çok aşındırdım doktor kapılarını. Meğerse her şey psikolojikmiş...
YanıtlaSilGeçti gitti. Sizinki de en kısa zamanda geçsin gitsin...
Sabahları erkenden kalkıyorum ama evden dışarı çıkmaya üşeniyorum şu ara. Bu da benim yeni tuhaflığım olsa gerek :(
YanıtlaSiluzun zaman oldu,bütün bunlar benim bünyeme alışalı,bende onlara...
YanıtlaSilgarip, ikiye bölünüp bölünüp,akşam evime adım attığım anda birleşen nefesime de alıştım.
:( anlamaktan ötedeyim.
sevgiler.
Yazdıklarını okumak farz oldu.
YanıtlaSilEğer bu yalın yazma halini
sana, hayatın kendisi ve gereksiz dünya münasebetleri sağlıyorsa umalım ki daha fazla gerilesin
Lakin
Hep gülümse
Çünki
Dünya mutsuz insanlarla dolu
eğer bunlardan biriyle karşılaşmak istemiyorsan
yanlız eve kapanmakla kalma
bütün aynalarıda kır.
der;ibrahim öksüz
Bu bölünmeler ve o sesler hepimizn hayatında var galiba. Ama en çok da her şeyi unutturan kedi olmalı bu kedi bazen bir bebek, çocuk kahkahası, kuş cıvıltısı gibi şekillerde de girebilir hayatımıza ve o an için o anlmasızlığa anlam katar.
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın yine kediciğim, sevgilerimle...
WINDRIDER: Bu hafta çok yoğun sıkıntı yaşadım. Ama bugün herşey sanki basit bir düğümmüş gibi çözülüverdi. Gevşedim. Aynısını sana da diliyorum. Bir an önce gevşesin kasların ve unuttuğun huzuru yeniden yakala.
YanıtlaSilPUSARIK:İnan bana bunu ben de merak ediyorum. Eğer böyleyse hayat kaçırdığımız bir yeri olmalı diye geçiyor aklımdan. Bütün bunlardan ibaret olamaz değil mi?
RAMAZAN: Ben de sizinle aynı fikirdeyim fakat bazen işler öyle sarpasarıyor ki ya da biz artık taşıayamayacak hale geliyoruz ki inanın sevilecek bir yön bulmak imkansızlaşıyor.
SUFİ:Canım Sufi'm dilerim öyle olsun. Ama hepimiz için olsun bu, bir tek benim için değil.
GEREKSİZ ADAM: Vallahi son zamanlarda ben de parayı bulup bir çiftlik alıp sonsuza dek orada yaşama hayalleri kurup durdum :)
ABİ: E ben de korktum şimdi kendimden. Ya o adam parmaklarını keyifle oynatmıyor da ben öyle sanıyorsam :)
ZEYNEP: Herşey geçiyor bitiyor. Ama biz onları yaşarken sonsuza dek sürecek sanıyoruz. Çok teşekkür ederim iyi dileklerinize.
VLADİMİR: Bazen bana da oluyor bu. "Evin perdelerinde sinek olsam daha iyiydi hep burda kalırdım" diyorum mesela :) Şimdi söyle bakalım hangimiz tuhafız :)
İLK: İnsan iki parçadan oluşup o iki parçayla tek parçaymış gibi yaşamaya alışıyor değil mi?
İBRAHİM: Çok çok teşekkür ederim. Şiir çok güzeldi. Aklımın içine yazdım bile.
ÖZLEM:Çok teşekkür ederim Özlem'ciğim :)