Dolmuşta çok yaşlı bir adam var. Seksenli yaşlarda olmalı. O kadar küçücük kalmış ki bedeni bir serçeye benziyor. Tedirgin tedirgin kıpırdanıp duruyor. Yanına geçip oturuyorum. Tam şoförün arkasındayız. Adam, şoförü ikide bir dürtüp nerede ineceğini söylüyor. Şoför hiç kızmadan "amcam acele etme kurban olduğum ben seni oraya gelince indireceğim" diyor. Adam bir süre sakinleşiyor sonra yine "aman oğlum beni unutma ha!" diyor. Şoför elinden öpülecek kadar sakin, hoşgörülü, anlayışlı. O yaşlı adamcağızı gencecik ruhuyla anlamış ve ona özen göstermesi, incitmemesi gerektiğini çoktan ruhuna sindirmiş. Böyle güzel insanları görmek hele de sabah sabah onlarla karşılaşmak içimi ısıtıyor. Durağa gelince yaşlı adam da ben de iniyoruz. Geç kaldım ve koşturuyorum. Vızır vızır araba geçiyor. Karşıya geçiyorum. İçimden bir ses "arkana bak" diyor. Bakmamla o yaşlı adamın gelen arabaları görmediğini ve karşıya geçmek için hamle yaptığını görüyorum. Çığlık çığlığa bağırmaya başlıyorum, elimi kolumu sallıyorum. Şükürler olsun ki adam görüyor ve duruyor. Arabalar geçince koşarak karşıya geçiyorum. Koluna giriyorum "gel amcam gel birlikte geçelim" diyorum. "Sen görmedin mi o kadar arabayı" diye sitem ediyorum zira korkudan yerinden fırlayacak olan kalbimi hala sakinleştirebilmiş değilim. Bir yandan kendime kızıyorum, o yaşlı adamı neden en baştan alıp götürmedim diye. Utanıyorum hala çok utanıyorum bu bencil davranışımdan. "Sağol kızım" diyor adam bana. "Yok teşekkür etme kimse olsa yapar" diyorum. Teşekkür edilecek birşey yapmadım aslında kızması gerek bana. O indiğinde elinden tutmadığım için bağırsa bile haklı. Yemin ediyorum şu an bile utançtan ölüyorum. Merdivenlere geliyoruz. "Bu merdiveni nasıl çıkacağım?" diyor. "Çıkarız dert etme, yanındayım ben" diyorum. Ağır ağır birbirimize dayana dayana çıkıyoruz. Onu kapıya kadar götürüyorum. Sıradaki insanlardan vır vır eden oluyor. Hepsi genç insanlar. Biri sesini yükseltse üzerine atlamaya hazırım. Neyse ki çoğunluk "o çok yaşlı bırakın geçsin" diyor. Bu memleketin güzel insanlarına dair umudum göklere çıkıyor. Yaşlı adamla vedalaşıyoruz. Dua üzerine dua ediyor. O dua ettikçe içim parçalanıyor çünkü aslında bu bir iyilik değil. Bu her genç insanın yaşlıları için yapacağı gayet normal birşey. Kesinlikle bir artı ya da bir fedakarlık değil. Şunu bir kez daha anlıyorum ki biz hepimiz insani olan normal olan pek çok şeyi şaşırılması gereken bir iyilik olarak görmeye başlamışız. İşte bu gerçekten insanın içini paramparça ediyor.
Aynı günün akşamı... Hava buz gibi. Dolmuş durağına gidiyorum. Çimlerin üzerinde Suriyeliler var. Bir bebek ağlaması geliyor. Çocuklar kadınlar battaniyelere sarınmış tirtir titriyorlar. İş çıkışı eve gidiyor olmanın mutluluğunu duyan ben şimdi sıcak bir eve gidiyor olmaktan utanç duyuyorum. Evin sıcaklığı, sofradaki yemek, hatta ellerimi yıkadığım sabun bile tüm akşam vicdan azabı olacak içime biliyorum. İki kadın geliyor durağa. Tam arkamdalar. Sarı saçlı olanı şükür üstüne şükür ediyor sıcak bir evi olduğu ve sokakta kalmadığı için. Midem bulanıyor. Başkalarının acısına bakıp da haline şükreden insan beni hep tiksindirmiştir. Çünkü gizli bir sevinç barındırır içinde, "oh iyi ki ben onun yerinde değilim" demektir bir nevi. İçim karmakarışık dolmuşa biniyorum. Camdan bakıyorum oradalar, çoklar ve acının tam göbeğindeler. Elim kolum bağlı ne yapsam bilmiyorum. Elim kolum bağlı her durumda olduğu gibi öfkeden, acıdan, kahırdan deli oluyorum.
Tüm akşam bu iki olayı düşünüp duruyorum. Biz insanların gün be gün bencilleşmesinin, birbirimize tutunmuyor birbirimizi korumuyor oluşumuzun zamanla hepimizin hayatnı nasıl da cehenneme çevirdiğini düşünüyorum. Ve işe kendimizden başlamamız gerektiğini, şu hayattaki en tehlikeli cümlenin "zaten dünya kötülüğe kesmiş ben iyi olsam ne olacak ki?" olduğunu....
Uyumadan o yaşlı amcanın ellerini öpüp özürler diliyorum kafamın içinde. İnşallah beni duymuşsundur diyorum. Ve tüm o soğuktan titreyen zavallıcıklardan af diliyorum. Çünkü biliyorum ki bütün bu kötülüklerin olmasında hepimizin payı var. Hiçbir şey yapmadığımız için, yapamadığımız için, sustuğumuz için, bencil olduğumuz ve kötülüğe teslim olduğumuz için....
Fotoğraf: Pinterest
Yazınızı bir solukta okudum. Aynı duyguları paylaşıyoruz.Çoğu kez aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Duyarlı ve sorumlu insanlar hiç azalmasın.Dünya giderek öylece değişecek belki. Örnek şoför benim de içimi aydınlattı. Öyle insanlara hep teşekkür ediyorum. "İyilikleri vurgulamak lazım" diyorum.
YanıtlaSilSize de teşekkürler. Sevgiler...
Olması gerekeni lütuf gibi sundular bize hep, bu yüzden karıştı kafalar biraz, olması gereken neydi, o sunulan lütuf muydu. Ama ben sizi anlıyorum, yutun boğazınızdaki yumruyu, olması gereken buydu diye diye inandıracağız herkesi.
YanıtlaSilSelam bile vermeyi çok gören insanların çoğaldığı,gerçek anlamda samimiyetin azaldığı bir dünyada, sizin gibi içten ve samimi birinin olması çok güzel. Ben sokaktaki yaşlı insanlarımızı gördükçe çok üzülüyorum, yabancı ülkelerdeki yaşlı insanların ekonomik durumları ile bizimkiler arasında uçurum var. Dolayısı ile sağlıkları arasındada uçurum var. Onlara elimizden geldiğince yardım ederek, en azından halini hatırını sorarak, hayır dualarını almak lazım.
YanıtlaSilÇok hoş... :) Ben de beklerim Kafa'ya, sevgiler... :)
YanıtlaSilCanım yazilarini okumayı özlemişim ...
YanıtlaSilCanım yazilarini okumayı özlemişim ...
YanıtlaSil