01 Aralık 2015

umutla ve aşkla yeniden başlamak...

Velhasılı kelam yazamıyorum daha doğrusu yazmak içimden gelmiyor. (Neden velhasılı kelam diye başladın diye soracak olanlara cevap vereyim. Başlayana dek o kadar çok düşündüm ve yazmadım ki kısmet velhasılı ile başlayan bu cümlelere oldu) Şimdi de "yazmak istemiyorsan yazma" diyecek olanlara şunu söylemek isterim ki, benim yazmamam sizler için elbet bir kayıp değil ama benim için kötü birşeyin işareti. 

Şöyle ki

İlk yazmaya başladığımda aklımda şu vardı, "güzel şeylere şahit oluyorum ve içim ısınıyor. Neden onları başkaları da görmesin. İç ısısını kendime saklayacak kader bencil bir havvakızı değilim" Ve öyle başladım yazmaya, yazdıkça da algıda seçicilikten olsa gerek hep güzel şeyler takılmaya başladı gözüme. Onlar takıldı ben de yazdım. Sonra birşey oldu. Birşeyler kırılıp koptu içimde. Ölümle burun buruna geldim, ondan belki. Çok sevdiğim birinin ölümünden söz ediyorum. İnanın bana kaç yaşınızda olursanız olun insanın ölümle yüzleşmesi hiç kolay değil. Ölüme bu kadar yakından bakmak yaşamın umutsuz bir çaba olduğu hissi ile başbaşa bıraktı beni. Neye elimi atsam kendime şunu sorarken buluyordum kendimi "bunun ne anlamı var?"

Uzun bir süre böyle geçti. Bazen birşeyler karaladım. Bazıları içime sinmedi, sanırım yazmaya devam etmek için zorladım kendimi. Bazılarını ise nedendir bilinmez ağlaya ağlaya yazdım. Gereksiz duygusallıktan nefret eden ben samimi olamama korkusu ile (ki hayatta en nefret ettiğim şeydir samimiyetsizlik) vazgeçtim o yazılardan. 

Hiçbir şey yazmadığım zamanlarda çok okudum. Öyle iyi şeylerdi ki okuduklarım yazmaktan iyiden iyiye vazgeçtim. O kadar iyi olamadıktan sonra ne manası vardı ki yazmanın. Bıraktım ben de...

Tıpkı terkedilmiş bir ev gibi gözüken bloguma bakarken yazmama sebebimin çok daha derinde bir yerde olduğunu büyük bir tedirginlikle farkediyorum. Daha önce sözünü ettiğim sebeplerin temelinde yatan şu galiba; aslında benim içim ölüyor. İçim ölüyor çünkü sizlerle birlikte bu ülkede cehennemin tam göbeğinde yaşıyorum. İnsan hayatının zerrece kıymetinin olmadığı, tüm değerlerin yerle bir edildiği, inançların sarsıldığı ve hayata dair güzel olan ne varsa hepsinin gömüldüğü kara bir cehennemde. İşte bu beni yavaş yavaş tüketiyor,  içimi kararlı küçük bir kurt gibi haince kemiriyor. 

Sen bir savaşçısın dedim kendi kendime dün akşam. Tüm insanlar temelde savaşçıdırlar çünkü. Üzerine gelip duran hayata karşı amansız bir savaş verirler ve adına yaşamak derler. O halde neden vazgeçmeli? Bazen durup hatırlamak gerekiyor galiba, ne olduğumuzu ve kim olduğumuzu. Kendi değerlerimiz için, inandığımız her şey için savaşmanın, bedeli ne olursa olsun savaşmanın adının yaşamak olduğunu anımsamamız gerekiyor. Bu aralar bunu yapmayı deniyorum. Ve ne zaman "bunun ne anlamı var" gibi şeytani bir soru ile yüzyüze gelsem şunu söylüyorum kendime, "Birşeyin kendi başına bir anlamı yoktur, hatta hayatın bile. Ona sen anlam katarsın" 

Daha sık yazmayı umut ediyorum. Yazarak kendimi yeniden güzel şeylere inandırmayı umut ediyorum.Ve bunu gerçekten bütün kalbimle başarmak istiyorum...

Fotoğraf: Pinterest

6 yorum:

  1. Gerekli cümlelerin bir kısmını siz kendinize kurmuşşsunuz zaten, içimiz ölürse bu ülkeyi-dünyayı bizim için yaşanmaz hale getirenlerin içindekiler saracak her yanımızı, canlanmalı sizin içiniz.

    YanıtlaSil
  2. :) canımsın. O kadar haklısın ki, içimiz ölüyor cidden. O yüzden bitti heveslerimiz. Savaşcı olduğumu düşünmüyorum ama zayıfım ben, zayıf ve ağlak oldum iyice. Ama bu yazın, bu yazın...Savaşçı olmalıyım!

    YanıtlaSil
  3. Aynı nedenlerle ite kaka götürüyorum blogu, yazmak istiyorum ama dediğin gibi içim ölü sanki, gönülsüz gönülsüz yazıyorum. Lakin yılmamak lazım, haydi silkelenelim ve eski blog zamanlarına dönelim...

    YanıtlaSil
  4. MARGE: Deniyorum hatta delice bir çabayla zorluyorum kendimi. Hepimiz canlanmalıyız belki. Çünkü son zamanlarda çok insandan duyuyorum bu bitkin ve bıkkın hali.

    KARA KİTAP: Toparlanalım mı birlikte, ne dersin? Yazalım sürekli. Bence işe yarayacak. Eskisi gibi olacağız hatta daha güçlü...

    LEYLAK DALI: Bence de dönelim o zamanlara. Birliktelik ruhuna inanır mısın bilmem ama ben inanırım. Bence biraz da koca bir güruh karşısında yalnız ve çaresiz hissettiğimizden kaynaklanıyor bu hal. Ama aslında yalnız değiliz sadece dağınız. Hadi toparlanalım. Yine öyle birbirimizi okuduğumuzda hayat dolsun içimize.

    YanıtlaSil
  5. Kesinlikle katılıyorum sana. Birlik olmaya buradan başlayalim. Eskisi gibi yazıyor olmak bile birseyler yapabilmektir aslında.

    YanıtlaSil
  6. Kesinlikle katılıyorum sana. Birlik olmaya buradan başlayalim. Eskisi gibi yazıyor olmak bile birseyler yapabilmektir aslında.

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...