2024 yılının ortalarıydı sanıyorum, bir kitap okuyordum ve kitapta bir cümleye takılıp kaldım, eski bir defter buldum (1 Ocak'ta başlayıp birkaç gün yazdıktan sonra bir kenara attığım defterlerden biri) ve o cümle ile ilgili düşüncelerimi yazmaya başladım. Sonra şunu hatırladım, ben en iyi yazarak düşünüyorum. Sonra o defter yanımdan hiç ayrılmaz oldu. Öğrendiğim bir şeyi, öfkelendiğim bir şeyi, o gün olan bir şeyi, ülkede ve dünyada olan şeylerin bazılarını, sevindiğim bir şeyi, sevdiğim bir şeyi yazıp durdum. Şunu fark ettim, gün içinde gerek sesli gerek kafamın içinde kendi kendime konuşuyordum zaten ama bunları bir deftere yazınca sanki bir muhatabın var gibi hissediyormuşsun. Somut, görebildiğin ve muhatap alabileceğin bir parçan karşında duruyor gibi.
Şimdi zaman zaman dönüp birkaç ay önce yazdıklarımı okuyorum. Kimi zaman kavga ediyorum "ne saçmalamışsın" diye kendimle, kimi zaman da gülüyorum. Birkaç ay içinde bile bu kadar değişiyorsak acaba yıllar içinde nasıl değişmiş olabiliriz diye düşünüyorum. Beş yıl ya da on yıldır yazıyor olsaydım çok rahat görebilirdim bunu fakat elimde sadece beş altı aylık bir yaşam dilimim var.
Neler fark ettim bu minik dilimde, insanları çok umursamadığımı sanırken aslında fena halde umursadığımı, nezaketsizliğin beni çıldırttığını ama etrafımda bu tip insanlardan bolca bulunduğunu, okumaktan bazen delice keyif alırken bazen elime hiç kitap almak istemediğimi, uzun uzun aylaklık zamanlarımın olduğunu (kaç yaşına geldim hala mı ya?) uzun zamandır huzurla uyumadığımı, "aman ne olursa olsun bana ne?" dediğim zamanlarda bile aslında her şeyi fazla fazla umursadığımı, çoğu zaman her şeyden bıktığımı, bıkmadığım zamanlarda keyifliymişim gibi kendimi kandırdığımı, sürekli "benim burada ne işim var?" dediğim yerlerde bulunmak zorunda kaldığımı, ülkede olup biten her şeyin beni delirttiğini, her insanın acısının içime işlediğini, bu kadar çaresiz hissetmekten nasıl da nefret ettiğimi.
Bazen üzüldüm halime bazen de güldüm. Bazen kendime sarılıp teselli etmek istedim bazen de kıyasıya dalga geçmek. Ve bir on sene sonra bunları okuyunca ne düşüneceğimi merak ettim. Hani yazmak terapi derler ya bazen yazmak kapanmaya yüz tutmuş yaraları kanatmak unutmaya çalıştıklarını hatırlamaktan başka bir şey değilmiş onu da fark ettim.
Resim: Olga Haydamaka