Önü alınamaz bir öfkenin iliklerime kadar bana hakim olduğunu hissediyorum ve bundan hiç hoşlanmıyorum. Şöyle bir bakınca bu sadece bana olan birşey değil aslında. Bu, hepimizin içinde mayalananan ve gitgide kabarmakta olan birşey. Öyle ya mantıkdışı, ahlak ve insanlık dışı olan pek çok şey karşısında kendini çaresiz hisseden insanın elinden başka ne gelir? Biliyorum ki öfke dozunda olduğunda kullanışlı birşeydir. Seni diri ve ayakta tutar. Ancak öfkenin aşırısı kalbini yorduğu gibi seni mantıksızlığa da itebilir. Bu nedenle aklımızı başımıza devşirmek ve çıldırmış öfkemizi kontrol etmek zorundayız. Zira savaştığımız şey mantıkdışı ise eğer, ki öyle olduğunu konusunda ısrarcıyım, ona mantıkdışı bir tutumla karşı çıkamayız.
Bir de aptal yerine konmak var ya işte asıl fena halde canımı sıkan bu. Zeka düzeyi yerlerde sürünen konuşmaların muhatabı olmak ve sahiden bütün bu saçmalıklara inanmamızı beklemek... Belki de bizi aptal olmaya mecbur kılmak istiyorlardır. Üzgünüm ama bunun için yapmaları gereken şeyi yapmadıkları için bu plan tutmadı, tutmayacak da. Beynimizin bazı bölümlerini çıkarıp alsalardı olurdu bu. Herşeye inanırdık pekala. Atlar da istenilen yer koşardı. Hey yavrum hey. Hergün gözleri alevli bir öfke ve coşkuyla parlayan bir sürü genç surat görüyorum. Gidip alınlarının ortasından öpesim geliyor. Kollarını kavuşturup oturan bir güruhtan alnı ışıkla parıl parıl parlayana doğru koşarak geçen bir zaman...
Öfkeli olduğum kadar da umutluyum işin tuhafı. Aklın arada bir çekip gitse de yeniden başına geleceğine dair katışıksız güzel bir umudum var. İnsanın mayasının kötü, ahlaksız ve çıkarcı olduğuna inanmaktan da vazgeçtim hem. İşte bu son zamanlarda kalbime yerleştirmiş olduğum en harika şey. Öfkeden kör olmuş gözlerim için yeni bir umut ışığı bu. Ve gerçekten iyi birşey. Gerçekten...
Resim: Antonio Caparo
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder