Kimse bana ilişmedi. Tüm haftasonu, hiç de dışarıya çıkma arzusu duymadan, şu küçücük odada, her nedense çılgınca bir özgürlük duygusuyla sarıp sarmalanmış halde, oturdum durdum. İki gün bir yerde tıkılmış vaziyette kalsa çıldıracak insanlar tanıyorum. Ben onlardan biri değilim. Öyle olsa gönüllü mahpusluklar yaşamazdım ara sıra.
Pek çok öykü okudum. Öykü okurken de kalınca bir roman okumayı özlediğimi farkettim. İnsan sevdiği bir romanı okurken "ohooo daha çok var ayrılığa" duygusunu yaşıyor. Oysa öykü öyle değil. Bir öykü karakteri daha senin onu sevmeye başlamana bile izin vermeden çekip gidiyor.
Öykü okuyup dururken roman okumayı özlemek tıpkı şuna benziyor; Daldan dala konuyorsun öykü okurken çapkın bir aşık gibi. Sonra bir zaman geliyor hayatına girip çıkan kısa süreli yüzlerden sıkılıyor ve uzun süren bir hikaye arıyorsun kendine. Bir roman okumak tıpkı usul usul ilerleyen heyecan dolu bir aşka benziyor.
Öykü kitapları masanın üzerinde dururken kitaplığın karşısına geçip bir romanın beni çağırmasını bekledim. Size de olur mu bilmem ama kitaplar insanı çağırır. Mesela Vonnegut alırsınız bir kaç sayfa karıştırır bırakırsınız. Yıllarca kitaplığınızda durur. Sonra bir zaman kitap sizi çağırır. Okur bitirirsiniz ve "neden daha önce okumadım ki?" dersiniz. Sebep bellidir. O kitap beklemiştir. Zamanı geldiğinde de çağırmıştır. Size olur mu bilmem ama bana hep olmuştur bu.
Beni bugün hiçbir kitap çağırmadı. Ben de ütü yapmaya karar verdim, ki en sevmediğim iştir. Sayısını bilmediğim kadar pantolon ve sayısını bilmediğim kadar gömlek ütüledim. Bütün bunları yaparken de birinin çıkıp ütüye ihtiyacı olmayan pantolon ve gömlekler üretmesini diledim. Ütüye ara verip bir öykü daha okudum. Sonra öykülerin aslında arda arda okunmasının doğru olup olmadığı konusunda düşündüm. Doğru değildi çünkü birini hazmetmeden diğerini okuyordunuz ve o öykünün izler bırakmasına izin vermiyordunuz.
Sonra "amaaaaan" deyip bütün bunlara boşverdim, ütüyü kaldırdım, öykü kitabını masaya koydum, bahçeye çıktım. İki serçenin kendi aralarındaki sohbeti izledim. Onları seslendirdim. Onlara insanların neden bu kadar aptal olduklarını ve neden doğalarına uygun davranmayıp, saçma sapan hırslar içinde ömürlerini tükettiklerini söylettim. Ve bunun anlaşılır birşey olmadığını... Serçeler cıvıldaşarak uçtular. Kimbilir belki de benim onlara söylettiklerimi kuş dilinde söylemişlerdir diye düşündüm. Batan güneşe baktım. Ve bu haftasonu uzun zamandır olmadığı kadar beni dinlendirdiğini farkettim.
Sonra "amaaaaan" deyip bütün bunlara boşverdim, ütüyü kaldırdım, öykü kitabını masaya koydum, bahçeye çıktım. İki serçenin kendi aralarındaki sohbeti izledim. Onları seslendirdim. Onlara insanların neden bu kadar aptal olduklarını ve neden doğalarına uygun davranmayıp, saçma sapan hırslar içinde ömürlerini tükettiklerini söylettim. Ve bunun anlaşılır birşey olmadığını... Serçeler cıvıldaşarak uçtular. Kimbilir belki de benim onlara söylettiklerimi kuş dilinde söylemişlerdir diye düşündüm. Batan güneşe baktım. Ve bu haftasonu uzun zamandır olmadığı kadar beni dinlendirdiğini farkettim.
RESİM: Sir Lawrence Alma-Tadema
yine bıraktığım gbi dingin ve sakinsin ablacım. insanruhunu rehabilite eden kelimelerin hep ola. sevgiler.
YanıtlaSilŞu öykü hakkında söylediklerin çok tanıdık geldi. Ben de aynı öyle düşünürüm, tam tanışmışken yitirdiğim bir arkadaş gibi, kalakalırım bitince. Ve kalın romanları okumak (hele de sevmişsem) çok hoşuma gider, uzun süren arkadaşlıklar gibi.
YanıtlaSilDinlendirici bir hafta sonu geçirdiğine sevindim ütü eşliğinde olsa da:))
Ben dün etkinlik katsayıma tavan yaptırdıktan sonra bugün kendimi eve kapattım:)
Sevgiyle kal...
Sevgili aydan atlayan kedi.Bana da oluyor,kitaplarımın benle buluşmaları tıpkı iki sevgilinin aşklarını itiraf etme saati gibi .Mutlaka hazır olman lazımdır hissetmene ve yaşamana.Hatta bende şuda oldu tam 2 yıl hiç elime kitap almadım,içimden okumak gelmedi.Ama o 2 yılın sonunda nerdeyse 8 saat kitap okur hale gelmiştim.
YanıtlaSilbenim gibi sabırsız ve sonuç odaklı insanlar için öykü bir kaçış.öykülerin çabuk sonuçlanışını seviyorum bu yüzden.ama romanın keyfi tabi ki bambaşka,biliyorsunki roman kahramanı uzun süre seninle,o yüzden keyfini çıkarıyorsun bu birlikteliği.tam da benim bu aralar roman okuma kararıma denk düşen bir yazı olmuş.sen serçeleri dinelmişsin ya ben de bu aralar guguk kuşlarını dillendiriyorum kafamda.
YanıtlaSilneredeyse bütün hafta sonlarımı aynı şekilde yaşayan biri olarak tadına vardığın özgürlüğü anlayabiliyorum. dışarıdan bakınca iç karartıcı dursa da...
YanıtlaSilbazı öyküleri hazmedip içine sindirmek, belkide yazarın sana anlatmak istediğini bir seferde anlayamamak hissine kapılırım ben. ya da ne bileyim öykücüye karşı bir cephe almadan onun ve senin fikirlerin birbirine sarılmadan, darılmadan bir başka öyküye geçmek ihanetmiş gibi gelir bana. çok farklı tatlar veriyorlar ve bu harika. ama insan zaman zaman roman veya öykü okumayı özlüyor sahiden. ben bir kitabın beni çağırmasını beklemekten ziyade karşıma aldığım kitapların yüzlerine ebel ebel baka r şu soruyu sorarım " şu an hangisi ruhumun rengiyle bütünleşip beni benden götürebilir acaba " :)
YanıtlaSilUzun soluklu maceraları seviyorum ben. Öykü ile ilişkim hep "seviyeli" olmuştur:)))
YanıtlaSilEn sevdiklerimden birisi Hakan Şenocak'ın "Naj" isimli öykü kitabıdır. Eğer daha önceden okumadıysan bi bakele toprağım:))))
LİBERTER KEDİ: Artık döndün mü kedicim?
YanıtlaSilLEYLAK DALI: Öykünün de romanın da tadı ayrı ayrı. Ve ne zaman hangisi bize iyi gelir bilmiyoruz. o yüzden hep el altında durmalı öyküler. Bazen kısacık bir anı yaşayıp uzun uzun akılda çevirmek iyidir :)
DALGASESLERİ: Bazen bana da oluyor öyle uzun zaman kitap almıyorum ki elime. Ama bu dönemin bitişi çok keyifli. Sanki çok acıkmışsın da durmaksızın yemek yiyormuş gibi okuyorsun :)
KARA KİTAP: Bu ara çok öykü okudum çok da keyif aldım. Ama öyküleri üst üste okumamalı galiba. Çünkü tadları birbirine karışıyor ve yitiyor.Romanda ise uzun süre ağzında o ferah nane tadı kalıyor :)
CEM: bu bir seçim sorunu Cem. Dışardan bakana bu çok sıkıcı görünebilir oysa insanın dinlenebilmesinin ve parçalarını toplayabilmesinin en iyi yolu bu. En azından senin ve benim gibiler için öyle :)
KALDIRIM ÇOCUKLARI: Kitabın seni çağırıyor olması çok ilginç değil mi? Biz onu seçmiyoruz aslında o bizi seçiyor. hep şunu düşünürüm; o kitabı yazanlar içine gizli bir ses mi ekliyorlar. Ve bizim kulaklarımız ne zaman o kitabın frekansını algılayacak hale geliyor. Çok ilginç çok.
PSİKOPATİ: Bakem toprağım bakem :) Merak ettim. Mutlaka okuyacağım :)
Fulya yazına bı 3. yorum yazışım, eline geçmiyor mu? Neden?
YanıtlaSilÜzüldüm şimdi:((
Sadece bu yazdığını aldım canım. neden öyle oluyor acaba anlamadım.
YanıtlaSilartık burdayım ablacım. bıraktığım yerden, bir zincir halkasını kırmış olarak ileriye doğru adım atıyorum. bolca görüşmek dileğiyle. sevgiler.
YanıtlaSilÇok sevindim döndüğüne. Bol bol görüşmek dileğiyle :)
YanıtlaSil