E. iki yaşında. Biz ona Heidi diyoruz. Çünkü Heidi'nin kanlı canlı hali. Ve E. hayatımda gördüğüm en sevgi dolu çocuk. 94 yaşındaki anneannemin yanaklarını, onu incitmemesi gerektiğinin farkında olarak, usul usul okşuyor. Ellerine yatıyor, onu öpüyor öpüyor. Daha iki aylık olan F.'yi de incitmeden sevmeyi becerebiliyor. Küçük tombul parmaklarıyla hafifçe F.'nin minik ellerini okşuyor. E. sadece insanları değil diğer yaratıklara da incitmeden yaklaşmayı becerebiliyor. Bahçedeki karıncaların peşinden gidiyor ama onların asla üzerine basmıyor. Çok ama çok tuhaftır ki çiçeklere de sarılıyor, onların yapraklarını okşuyor, hatta onları öpüyor. Çocuktan saf bir sevgi yayılıyor. İnsanı şaşırtacak kadar saf bir sevgi. Sanmıyorum ki böyle çocuk sayısı çok fazla olsun. O nadir örneklerden biri.
Y. ise haylazın teki. Biz ona Peter diyoruz. Çok meraklı ve çok zeki bir çocuk. Buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, müzikçalar, cep telefonu en sevdiği oyuncaklar. Daha 2 yaşında olmasına rağmen her birinin nasıl açıldığını, nasıl kapandığını biliyor. Bir kayıt cihazı gibi her kelimeyi öğreniyor ve olduk olmadık zamanlarda söylüyor. Televizyondan duyduğu bir kelimeyi, ilgisini her ne sebeple çekmişse artık, tüm gün tekrar ediyor. Bazen tavsiyelerde bulunuyor bazen de akıl veriyor. Sigara paketini alıp "çucuklar içmess çucuklar içmess" diye ortalıklarda dolaşıyor. Toka buluyor bir yerden "kıslar takar kıslar takar" diyor bu kez de. Çok garip, her kelimeyi her cümleyi iki kez söylüyor.
E. ve Y.'nin tek bir ortak özellikleri var. İkisi de birşey yaptıkları zaman mutlaka etraflarındaki insanlara bakıp alkış bekliyorlar. Çünkü ikisi de hep alkışlanmışlar yaptıkları en küçük şeyde. Geçen gün ikisine bakarken bu çocukları her yaptıkları şeyde alkışlıyor olmamızın, onlara "aferin sana" dememizin doğru olup olmadığını düşündüm. Bu çocuklar şimdi takdir edilmeye alıştıkları için ileri de hüsrana uğramayacaklar mı acaba? Doğru olan ne karar veremedim.
Biri bugün birşey anlattı. Türk bir psikolog Amerika'da bir Amerikalı ile aynı odada çalışıyormuş. Amerikalı'nın, adı John olsun, bir çocuğu varmış 2 ya da 3 yaşlarında. John'un eşi çalıştığı için çocuk gündüz John'la birlikte işe geliyormuş. Bir gün çocuk odada bulunan kanepeye tırmanmaya çalışıyormuş. John ise koltukta kitap okuyormuş. Çocuk çabalıyor çabalıyor bir türlü koltuğa çıkamıyormuş. Bizim psikolog dayanamamış çocuğu koltuğa çıkarmış. John çok sinirlenmiş. Demiş ki; "Ben onu göz ucuyla takip ediyordum. Uğraşacaktı ama sonunda başaracaktı. Çıkacaktı o koltuğa. Sonra bana dönüp bakacaktı, ben de "başardın" diyecektim. Sen onu koltuğa çıkararak onun zaferini çaldın." Biz de ise durum John'un bakış açısından epey farklı. Sanıyorum biz daha korumacı kollamacı olduğumuzu sanırken aslında çocuklardaki çok önemli bir şeyi yok ediyoruz. Belki de aslında toplumlar arasındaki farklar çocuk büyütme şekilleri arasındaki farka bakılarak tespit edilebilir.
Kısacası çocuk yetiştirmek çok ince çok zor bir iş. Etrafıma baktıkça, bu konuda birşeyler okudukça ya da gördükçe sandığından çok daha zor olduğunu farkediyorum. Bir saksı çiçeği değil onlar. Güneşe koyup, suyunu gübresini verip kenara çekilemiyorsun. Her sözün her hareketin onlar üzerinde tahmin bile edemeyeceğin sonuçlara yol açıyor. Bu noktada sanıyorum iş anne babaların eğitimiyle de kalmıyor. Her anne babanın az buçuk çocuk psikolojisi bilmesi gerekiyor. Peki ama bu mümkün mü? Doğurmanın marifet sanıldığı, erkek olana kadar peşpeşe kız çocuk yapıldığı, "Allah rızkını verir" diyerek keseye bakmadan çocuk doğurulduğu, zaman zaman çocukların çöpe, apartman boşluklarına atıldığı bir ülkede bu mümkün mü?
Resim: Norman Rockwell
Bu konuyla ilgili -kim olduğunu tam hatırlayamıyorum ama Bülent Akyürek'ti sanırım- bir gözlemi var: Otellerde, açık büfe restoranlarda yabancıların çocukları dikkatini çekmiş. 5 yaşındaki çocuklar ellerinde tepsilerle kendi yiyeceklerini kendileri alıyormuş. Bizde ise çocuk 20 yaşına da gelse kahvaltısını annesi hazırlar, ağzını halası siler ayakabılarını teyzesi bağlar diyordu.
YanıtlaSilKendi işini yapmasına imkan bulamayan çocuk nasıl gelişsin.
Senin anlattığın John'un hikayesi kelebek hikayesini de anımsattı bana. Kozasından çıkmaya çalışan bir kelebeği gören bir adam kelebeğe acımış ve ona yardın etmek için kozadaki deliği genişletmiş. Kelebek kozadan çıkar çıkmaz ölmüş. Bunu gören başka bir adam ona: "İyilik edeyim derken kötülük yaptın. Kozadan çıkmaya çalışan kelebeğin kanatları bu çabayla güçlenecek ve hayatta kalacaktı. Sen ona yardım edince güçlenemedi ve öldü." demiş.
anne baba salaklaştıkça çoluğunu çocuğunu daha bir salak, daha bir korunmaya muhtaç görüyor. tamam çocuk tuhaftır, hatta manyakça şeyler yapar ama asla sanıldığı kadar salak değildir ya; birazcık bakış açısı olan biri rahatlıkla görebilir bunu.
YanıtlaSilyetişkin insanın dört bir yanını saran, onu boğan ve tüm sözlerini ve isteklerini engelleyen şeyler (hayat abi) çocuğa işlemez. işte bu yüzden, farklı davranan çocuğu da kısıtlar, engeller, boğmaya çalışırlar. buna da eğitim ya da "yola sokma" derler çünkü artık hayatı ve hayat şartlarını biliyorlardır ve çocuğu derhal bu hayata hazırlamak istiyorlardır.
oysa pislikte (buna oyunun çamuru, sokağın taşı toprağı, çocuğun kurcaladığı her şey -kavramlar bile- dahil edilebilir) işte, her pislikte vitamin (de) vardır; bir zamanlar çocuk olup da "muhteşem", "her boku bilir" varlıklara dönüşebildiyse, hani o kadar muhteşemse, çocuklara da şans vermeli anne baba; gerektiğinde salmalı çayıra :)
Bir anne adayı olarak en büyük korkularımdan biri; koruyucu anne olmak. Etrafımızdaki örnekler çok korkutucu. İçine yetişkin kaçmış gibi konuşan, her hareketine onay bekleyen onlarca şımarık çocuk.Çocuklarının abuk-subuk hareketlerine alkış tutan ebeveynler. Hepsi kabus gibi. Kitaplar, tecrübeler, var mıdır bir çıkış yolu..
YanıtlaSilİşte bu yüzden düşe kalka büyümeliler. Ama jetonla çalışan ve sevimsiz ve yapay ve soğuk oyun alanları artık çocukların düşmanıdır. Baby tv tanımı nedir ? bana göre ; doğal oyun alanları ellerindenalınmış çocuklara verilen sus payından başka bişey değil.. Tanrı torunlarımıza acısın.
YanıtlaSilKeşke yurtdışındaki ebeveynler gibi olsa Türk anne-babaları,ananneleri,babaanneleri...O zaman kimse erkenden kalpten gitmezdi...
YanıtlaSilBahsettiğin 2 çocuğu da Allah bağışlasın,ne güzel anlatmışsın...
HYE: Bizim toplumumuzda yerleşmiş birşey var: "zayıf olana yardım et." Bu kötü mü? asla değil. fakat sorun şu ki; çocuklar zayıf değiller, onlar sandığımızdan çok daha akıllı çok daha güçlüler. Tek yaptıkları öğrenmek. düşecek kalkacak sorumluluk almayı başarmayı kendi işini yapmayı öğrenecek. ama bizim onları zayıf yaratıklar olarak tanımlayışımız onların öğrenmelerine izin vermiyor. Elbette korumalı onları ama korumakla onların kendileri olmaları arasındaki sınırın farkında olarak.
YanıtlaSilDEVRİM: Kesinlikle aynı fikirdeyim. Ama şu var Devrim içimize yerleşmiş koruma duygusu bizler anne baba olduğumuzda devreye girecek mi yoksa tıpkı şimdiki gibi akıl yoluyla hareket edip çocuklarımızı kendileri olmaları için özgür bırakacak mıyız? Ben bir kaç gündür kuzenlerimin çocukları ile vakit geçiriyorum ve düşecekler başlarına birşey gelecek diye aklım çıkıyor :) Zaten bütün bu düşünceler de buradan doğdu.
HEİDİ: O içine yetişkin kaçmış çocuklar beni dehşete düşürüyor. Asla sevimli bulamıyorum ben onları. Ama meraklı çocuklara bayılıyorum :) Senin iyi bir anne olacağını düşünüyorum. Bu konuda düşüncelerini biçimlendirmişsin zaten ve kendi bebeğin için en doğru olanı eminim yapacaksın. Sana ve bebeğine sağlık diliyorum.
SYRAKUSA: Televizyon çocuklar için korkunç birşey. Ve anne babalar içinse "bu bununla oyalansın ben kendi işime bakayım" aleti. Bu berbat birşey.
DELFİNA: Çocuk büyütürken doğal olarak toplumun bize aşıladığı yöntemleri kullanıyoruz. Bu nedenle bizim toplumumuz korumakla sevmekle onu özgür bırakmayı birbirine karıştırıyor. Belki sırf böyle büyütüldükleri için bizim insanlarımız hep bir kurtarıcı bekliyor. Kimse kahraman olmayı hayal etmiyor herkes bir kahramanın gökten inmesini bekliyor.
bende anne olmak istiyorum artık. Aslında bu çok garip bir duygu. yani bir yanım ne zaman büyüdün de anne olmak istiyorsun diyor; diğer yanım evet artık tam zamanı diyor. Kötü bir anne olacağımı zannetmiyorum. ama mükemmel anne olur muyum bilemiyorum??? Aklımda anne olunca çocuğumu nasıl yetiştireceğim konusunda fikirler var ama ne kadarını uygulayabilirim bilemiyorum. E. ve Y. muhteşem çocuklar. Dilerim hayırlısıyla sağlıklı bir bebeğim olur ve iyi bir anne olurum. sevgi dolu, zeki, onurlu bir yaşamı olan bir çocuk yetiştirebilirim. Seda...
YanıtlaSilİyi bir anne olacağından eminim. Sağlıklı ve tatlı bir bebeğin olsun dilerim en kısa zamanda.
YanıtlaSil