Herşeyin zangır zangır sallanmaya başladığı zamanlar var hayatta. Ve hep kaybediyormuş gibi hissettiğin zamanlar... İşinde mutsuz olduğun, sevgilinin çekip gittiği, beş parasız kaldığın, arkadaşlarının seni dinleyemeyecekleri kadar çok meşgul olduğu, işin ilginç yanı tüm bunların hepsinin aynı günlere denk geldiği zamanlardan söz ediyorum. Bütün bunlar her insanın hayatında olası durumlar. Ama olası olmayan şudur ki; pek az insan, bu sarsıntıların aslında herşeyi kökünden değiştireceğinden emin, memnun bir şekilde kollarını kavuşturup bekler. Çünkü pek az insan aslında hayatını mahvedenin; alışkanlıkların örümcek ağı tuzağı olduğunu farkeder. Ve yine pek az insan o alışkanlıkları farketse bile onlardan kendi çabasıyla kurtulmayı becerebilir. Hayatlarımızdaki depremler işte bu yüzden vardır.
Eğer şanslıysan bir kaç kez tepene çökmüştür hayatın. Ve sen kafandaki yaraları sarıp kolları sıvamış tüm o yıkıntılardan yeni bir ev yapmışsındır. Her tuğlayı ayrı ayrı sevip okşamış ve asla bir önceki yerine koymamışsındır. Ama hepsinin hikayesini tutmuşsundur aklında ve o hikayelerden bir yaşam öyküsü yapmışsındır kendine. Her yeni evi daha çok sevmişsindir eskisinden. Çünkü her yaptığın ev biraz daha sen olmuştur. Kapısı senin gözlerin gibi açılmıştır, sen nefes aldıkça pencereden rüzgar girmiştir içeriye. Sen gülümsedikçe perdelerin arasından gün ışığı süzülmüştür. Bütün bunları bilmiş ve daha çok rahat etmişsindir o evin içinde. Rahat etmesine etmişsindir de asla bağlanmamışsındır tüm o duvarlara. Her baktığında yeniden yıkılabilme ihtimalini gülümseyerek kabullenmişsindir ve bundan hiç ama hiç gocunmamışsındır.
Herşey tanımlanmış. Çöküş kelimesi de öyle. Ve bu tanım öylesine iyi yerleştirilmiş ki onu duyduğumuz anda bile omuzlarımızın aşağıya düşmesine neden olmuş. Çöken birşeylerin hep acı olacağına inanmışsan evet elbette acı olacak ama ya amuda kalkıp bakıyorsan olaylara? Ya da şöyle diyelim; ne olursa olsun "küllerden yenilik inşa edilecek "gibi bir inadın mevcutsa hayata karşı? Asla pes etmekten yana değilsen tüm bu asık suratına rağmen? Ya da herşey yıkıldığında günlerce battaniyeyi kafana çekip, vazgeçmiş bir halde yatıyorken birden karar verip kalkıyorsan o yataktan ve kolları sıvayıp yeniden başlıyorsan? Peki ya bütün bunlar varsa aklının unuttuğun köşelerinde o zaman çöküş kelimesi tanımlanan çöküşü ifade ediyor olur mu?
Fotoğraf: Life
Olmaz! Çok iyi yazmışsın aklımdan geçeni kız kardeşim; arkadaşım! Tam da çöküşün anlamını değiştirmeyi başarmış olduğum bir dönemdeyken ben.. ya da öyle sanıyorken:) çok fazla şey ifade etti yazın bana..,. yazı yazan o ellerin ve müthiş KAFAN (!) hep çalışsın hep çalışsın.. (Sen istediğin sürece tabii:) )...
YanıtlaSilİyi geceler Fulya'cım.
Her çöküş yeniden bir yapılanma gücünü veriyor insana.Dönüm noktası, daha sağlam yapılaşmayı hatalardan ders almayı ve gerçek dostlarını farketmeyi öğretiyor.Rutine takılıp gittiğindeyse buğulu gözlüklerinden çevreni seçemez oluyorsun.O laylay lom hayatın sinerjisini yok ediyor.Demiyorum ki hep çöküş yaşansın... Züğürt tesellisi belki de bu söylediklerim ama yine de olsun sevgilerimle.
YanıtlaSilKARÖSHİ'M: Senin ne kadar güçlü bir kadın olduğunu dahası bir Anka olduğunu bilirim kızkardeş. Kaç kez tepene çökmüş o çatıyı topladığını yeni ve sıcacık evler yaptığını da öyle... Hayat biraz da bu değil mi? Sürekli çöken ve toplanması gereken birşey. Ve insan olmak biraz da bu değil mi; hep yeniden başlayabilmek.
YanıtlaSilSUFİ: İnsanlar böyle konuştuğumuz da bunu züğürt tesellisi olarak kabul ediyorlar. Fakat ben kesinlikle böyle olduğunu düşünmüyorum. Hepimizin başına çöküyor çatılar ve çoğumuz kalkıp üzerimizdeki tozu silkeliyor ve devam ediyoruz. Acı geçince anlıyoruz ki; o tozadan geriye yepyeni bir biz kalmış. Daha güçlü ve her olasılığa hazır. Bir kez yıkılan ve toparlanan bir daha yıkıntıdan korkar mı? Ve asıl güç bu değilse nedir?
Kesinlikle Olmaz,
YanıtlaSilFulya Ablam!
Çöküşü o kadar doğru bir açıdan değerlendirmişsinki, her satırı aslında mücadele edebilmeyi fısıldıyor bize. Olayların aslında çözümünde gerekli olanda bu değil mi. Bizlerin başarısız olmasındaki temel sebep bencede, ifade ettiğin gibi, "eskisinin yerine aynı parçayı koymakla alakalı."
...bundan kurtulmanın yolu onun, bize bir örnek olması gelecek için. Bugün belki bunun bilincinde yaşasak yaşam daha çekilebilinir bir halde olup, acılardan hiçbir çocuk, büyük, ebeveyn etkilenmeyecek.
Kalemine yüreğine sağlık...
çok çok ama çok güzel bir yazı olmuş. Şahsen ben hayatımda o tuğlalar döküldüğünde yere maalesef yine aynı yerlerde kullanmaya çalıştım. Ve o yüzden yabancılaştım kendi yaşantıma..
YanıtlaSilO kadar guzel anlatmissin ki kedicik... donup nasirlarimi sevesim geldi...
YanıtlaSilkalemine; kalbine saglik...
"Çöküş"le başlayan, "UMUT" la biten
YanıtlaSilgüzel satırlar için kutluyorum seni... Umutlarımız hep yeşersin.
Sevgiler...
LİBERTERKEDİ: Ben hep yenilenmenin yolunun aynı parçaları yerine koymamaktan geçtiğini düşünürüm. İnsanız ve evleri kurarken yanlış parçaları yanlış yerlere koyuyoruz ve yıkılıyor başımıza çatılar. Ama hayat bir mücadele ve öğrenme süreci. İşte o süreçte bizler hangi parça nereye olursa sağlamlaşacağız onu öğreniyoruz. Ve hepsinin adına hayat diyoruz :)
YanıtlaSilZEYNEP AŞKIN: Çok teşekkür ederim Zeynep. alışkanlıklarımıza nasıl bağlıyız değil mi? hayat onlar üzerine olabilir gibi düşünüyoruz. O yüzden o tuğlaları eski yerine koyuyoruz. Belki de değişiklikten biraz korkuyoruz ya da yeniden başlamaktan. Ama başka yolumuz yok. Çünkü eğer böyle yapmazsak tekrarlardan ibaret olacağız.
GULTEİNEN ENKELINI: Çok teşekkür ederim :)
AYSEMA: Benim de dileğim o yönde. Hep umutla...
ağzına sağlık, bir solukta yuttum; o kadar güzel ifade etmişsin ki.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
YanıtlaSil