21 Şubat 2010

PRANGA

Bir cep telefonu sahibi olduğumdan ve bilgisayar başında çalışmaya başladığımdan beri kol saati benim için eski zaman hikayelerinden olmuştu. Zamanı ya telefon saatine ya da bilgisayarın köşesine bakarak öğreniyordum ki bu da bu iki meretten hiç uzak durmadığım anlamına geliyordu. Geçen gün o eski hikayeyi özlediğime karar verip bir kol saati aldım kendime. İnsan eski hikayelerini her ne kadar içinde taşısa da bazen bir nesne olarak görmeyi istiyor. Tıpkı görmeden inandığın birşeyi unutmaya yüz tuttuğun vakit sana hatırlatsın diye kanlı canlı bir kanıt olarak görmek istemek gibi. O yüzden belki de aşk mektuplarını, sevdiklerimizin fotoğraflarını, "cumartesi saat onda" yazan bir notu, gazete kesiklerini saklıyoruzdur. Hayallerini gerçek sanan bir türün başka çaresi var mı ki?

İşten gelir gelmez kol saatimi çıkarıp kitapların üzerine koydum. Eskiden okuldan geldiğimde yaptığım gibi. Tıpkı uyuyan bir insanın yataktan sarkmış kolu gibi, kitapların kenarından aşağıya sarkmış metal kordonuna bakıp bunu düşünürken aslında bu yaptığımın hiç de öyle saattin kolumu sıkması, ondan rahatsız olmak gibi fiziksel sebepler taşımadığını farkettim. Eskiden okulda şimdi ise işimde sürekli zamanı kovalamak zorundaydım. Eskiden sınavlarda süreyi yetiştirmek ya da sıkıntı dolu derslerin bir an önce bitmesi için dakikaları hatta saniyeleri saymak, şimdi bitmesi gereken işleri belli saatlerin içine tıkıştırmak zorunda olmaktan bunalıyordum. Bu yüzden eve geldiğimde saati çıkarıp koyuyor zamansız bir zamanın içinde huzuru arıyordum. Bütün bunlara rağmen saat kolumda olsun olmasın duvardaki saattten, bilgisayarın köşesinden, cep telefonundan, kol saatinden gözümü alamıyordum.

Zamanla hep bir sorunum oldu benim. Kısacık zaman dilimlerine dünya kadar şey tıkıştırmaya çalıştım. O yüzden de yarım yamalak bir dolu şey oldu o saatlerde. "Ne yaptın dün öğleden sonra?" gibi sorulara hiç cevap veremedim mesela. "Yarım bir film, baş sayfaları okunup bırakılmış bir dolu kitap, kıyısından köşesinden kulak verilen bir radyo programı, yarısı dinlenmiş ve çoğuna "hı hı" diye cevap verilmiş telefon konuşmaları yaptım" diyemedim. "Sabahları uyanıp bugün şunu, şunu, şunu, şunu ve bunu yapacağım diye karar verip onu, diğerini ve bir başkasını yaptım ve gün zamanın peşinde koşmakla geçti" de diyemedim.

Dedim ya zamanla bir sorunum oldu hep benim. Hiç bir zaman uyum sağlayamadık birbirimize. Mesela ben onu asla tahmin edemedim. Kaç dakikanın geçmiş olduğunu ya da bir işi ne kadar zamanda bitireceğimi, asla... Zaman o yüzden hep dalga geçti benimle. Koşa koşa yanımdan uzaklaşırken kahkahalarını duyup hiç ama hiç kulak asmadım. Şimdi bir kol saatim var. Çoğu insanın vardır. Çünkü hepimiz onun köleleriyiz ve kol saatleri de bu köleliğin  prangası...

RESİM: Yang Jinsong

8 yorum:

  1. benim de saatim durup dururken durdu dün akşam..:((

    ya birde bu zaman kavramını kişiye göre ayarlayan bir sistem çıksa. misal mesai saatlerini bölüp parçalasalar. misal ben öğleden sonra gitsem işe, 22-23 e kadar çalışırım, sorun değil..

    evet bunu istiyorum..

    (sen ne anlatıyorsun ben ne anlatıyorum değil mi?)

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle ben de bu konuda aynı fikirdeyim. Saatleri bize göre bölseler. Hani en verimli olduğumuz zamanlara göre. Ama bu kez de acaip bir kargaşa çıkmaz mıydı ner dersin?

    YanıtlaSil
  3. yok yok, kargaşa çıkmaz. ne güzel işte kamu kurumları 08-24 arası açık olur..:)

    bir şey daha isteyebilir miyim?

    amirleri, müdürleri zamanda kaybetsinler, yok etsinler..:)

    (olayı zamana güzel bağladım ama hakkımı ver..:))

    YanıtlaSil
  4. Bu dileğe bütün kalbimle katılıyorum :) Amir ve müdürleri zamanda, uzayda bir yerlerde kaybetsinler :)

    Cidden güzel bağladın :)

    YanıtlaSil
  5. İşte son cümlen yüzünnden takmam ben saat. Güzel yazı.

    YanıtlaSil
  6. O pranga olsa da olmasa da kölesiyiz onun. İş ki farkında olup hayatı ona göre geçirmekte...

    YanıtlaSil
  7. Okurken aklıma saatleri ayarlama enstütisi geldi. Bende epeyidir saat taşımıyorum. Düşünüyorum bu kadar saatin arasında gene saatimiz geri kalır ceza ödermiydik :))

    YanıtlaSil
  8. O kitabı okumaya başlamıştım fakat ne yazık ki sahibine geri vermek zorunda kaldım.Sonra kendime aldım ve hala okunacak kitaplar listesinde.

    YanıtlaSil

Ne demeli...

İnstagram'da tatlı tatlı gülümseyen, yüzünde güneşler parlayan gencecik bir kız gördüğümüzde o mutlu genç kızın bir gün biri tarafından ...