Merhaba adım Fulya ve ben bir kaygı yumağıyım...
İnsan ne olduğu vakit başka birine dönüşüyor? Ya da hep aynı kalmak mümkün mü? Peki neden çoğu zaman güzel taraflarımızı yitirip istemediğimiz yanlarımızdan inatla vazgeçemiyoruz?
Evet. Bu kadar kaygılı ve endişeli biri değildim ben eskiden. Panik kelimesi sözlüğümde yer almıyordu. Ve elbette kaybetme korkusu da... Şimdi bu olmuş olduğum insana inanmak ne zor! Hep içinde kaybetme korkusu taşıyan ve attığı her kahkahadan sonra bunun burnundan fitil geleceğini sanan biri olmak. Hayat mı, gördüklerim mi dünyanın böyle her an doğacak bir felakete gebe olduğuna içtenlikle inanıyor olma sebebim?
Ne korkunç; olmaktan en çok korktuğum kişiye usul usul, sinsice dönüşmüş olmak. Eski zamanların umursamazı şimdi neden herşeyin üzerine titreyen birine dönüştü ki? Oysa aklının her zaman bir köşesine yazmıştı "bazen, sen ne kadar uğraşırsan uğraş hayat kendi yatağında akar. Ve sen suyun yönünü değiştirecek güce sahip olamayabilirsin. Böyle zamanlarda suyun aktığı yönü kabullenmeyi becerebilmelisin." Bu yazı gittikçe sisler ardında kaldı ve ben çılgınlar gibi korumaya, kollamaya, suyun yönünü istediğim doğrultuda akıtmaya çalışan biri olup çıktım. Bütün bunların içinde kaygıdan, gerginlikten, aklın içinde sürekli konuşup duran o sersemden yoruldum ve bunaldım. Eğer böyle devam edersem elimde sadece, kendi ellerimle zehir ettiğim bir hayattan başka birşey kalmayacağını bile bile kaygıyı durduramadım. Ve bu sabah bu kadar zamandır bunu yaşadığım için bir aptal olduğuma karar verdim.
İnsan eğer olduğu şeyden bunalırsa ve aklı başına gelip de bunu değiştirecek olanın sadece ve sadece kendisi olduğunun farkına varırsa zorlukla da olsa ilk adımı atıyor. Uzun zamandır değişmeye dair adım atmamış o bacaklar öyle zorlanıyor öyle zorlanıyor ki insan her an vazgeçerim sanıyor. Ve olduğun ama artık olmaktan yorulduğun şeyle karşılaştırınca o ilk adımın sızısı yitip gidiyor.
Şimdi olduğum şey her ne ise, bu kaygılı, ayrıntıcı, kontrol delisi bu şey her ne ise ve kime aitse, onu tıpkı eski bir elbise gibi, hayır daha da zoru bir deri gibi geride bir yerde unutma vakti. Derini soymak elbet ki çok zor, zaman isteyen ve can acıtıcı birşey lakin bazen başka çaren de kalmıyor.
Biliyorsun şöyle olacak süreç;Bir yara olacak yerinde, kabuk bağlayacak, o kabuğu soyacaksın kanayacak, yine soyacaksın bir an önce yeni, taze, pembe derini görmek için inatla kanayacak, zaman geçecek kabukla dolanacaksın, eskisi gibiyim sanacaksın ama bu arada yeni derin gelip yerleşecek, sonra günün birinde kabuğu da, yarayı da, derini de unutacaksın çünkü yeni, pembe derin artık yeniliğini gösteren o pembe renkten vazgeçmiş olacak, işte o zaman yeni bir sen olacaksın. Tüm o sırtına yüklenmiş eski, berbat, kaygılı halin uzakta bir yerde hayal meyal kalmış olacak. Sakin olacaksın bir kere. Kaygısız ve biraz da teslim olmuş. Hatta kararlıysan hayatla bir olup akıp gidecek kadar şahane bile olabileceksin belki de. Hiç ama hiç anımsamayacaksın şimdi içini bunca yakan şeyi. O artık başkalarında gördüğün birşey olacak. Evet böyle olacak.
İşte tüm bunlar olacak. Çünkü, insan her zaman yeniden başlayabilir. Ve insan belki şu koca dünyayı değiştiremez ama içinin cehenneminden kurtulabilir, kendine başka dünyalar kurabilir. Etrafındaki herşey aynı kalsa bile o içini başka bir renge boyayabilir. Çünkü insanın tek sığınağı kendisidir ve o sığınak nasılsa dünya öyle bir şekil alabilir. Tıpkı kabın içine konulmuş su gibi...
Resim: Norman Rockwell
kördüğümlerle dolu bir yumak
YanıtlaSilkolay mı kurtulmak?
neden çoğu zaman güzel taraflarımızı yitirip istemediğimiz yanlarımızdan inatla vazgeçemiyoruz?
YanıtlaSilgeçebilseydik insan olmak hiç keyifli olmazdı.. kaygıların en kısa süerede çözülsün dileğim.
Kendine dair kaygılar olmamalı bunlar yalnızca.
YanıtlaSilkendini değiştirme,dönüştürme çabası da diğer kaygılarla ve senin için kaygılananlarla,sana doğru üreyen kaygılarla harş olup ortaya seni çıkarıyor bir yerde.
tümden kaygısız,kavgasız bir hayata gerçekleştiremeyiz biz kendimizi,beceremeyiz.Bu yüzden bu kavgasızlık,kaygısızlık bizi yoruyor da buna kaygılanıyoruz hiçbirşey olmasa...
"İnsan dertlerin bendi,dağ taş bilmez derdi" Mevlana'nın dediği üzere insan biliyor derdi.
sevgiler...
KABAKMELTEMİ: Tek tek başladım açmaya düğümleri. Zaman alacak ama olacak. Olmak zorunda.
YanıtlaSilSYRAKUSA: Bunu bir macera olarak mı görüyorsun Syrakusa'cım. Ama bazen öyle zor ki. Hele de kaygıdan nefes alamayacak hale gelmişsen çok ama çok zor. Ama iyi gidiyorum. Kendime terapi yapıyorum. Biliyor musun insanın dert kendisi ise deva da yine kendisi.
CAN: Salt kendine dair kaygılar değil bunlar hatta çoğu dışarıdan. Anlatsam aklın durur aklımı kısa zamanda oynatacağım sanırsın :) Empatinin çok ama çok ileri boyutunu düşün ve neredeyse etrafındaki tüm yükü sırtlandığını...