20 Nisan 2025

Bütün ufak tefek sıkıntılarım



Ölüm üzerine uzun uzun kafa yormaya 2010 yılının 4 Ağustos günü başladım çünkü o gün babam öldü. Öyle birden bire, hiç bir işaret vermeden, yorgun kalbi artık atmamaya karar verdi. Öldüğünde yüzünde şaşırtıcı derecede güzel bir gülümseme vardı. İnsan birini kaybedince büyülü şeylere inanmaya daha da meyilli oluyor, o gülümsenin onun güzel bir yere gittiğine dair işaret olduğunu düşündüm, hayır buna inanmayı seçtim. Atlatmak pek kolay olmadı, bunu kabul etmek için önce şoktan çıkmak gerekiyordu, şoktan çıktığınızda da acı katmerlenerek büyüyor büyüyor ve ciğerlerinizi söküyordu. Şimdi aradan on beş yıl geçmişken tıpkı eski bir yara izini okşar gibi hüzünle anımsıyorum o günleri.

Aradan biraz zaman geçtiğinde çok yakın bir arkadaşım babasını uzun hastane süreçleri sonrasında kanserden kaybetti. Onun annesi de tıpkı babam gibi ani bir kalp krizi sonucu yaşama veda etmişti. Bir gün ona hangisinin daha zor olduğunu sordum, ani ölüm mü yoksa ölümcül hastalığı olan birinin uzun ve acılı bir süreç sonunda hayatını kaybetmesinin mi? İkisi de diye cevap verdi, ikisi de bambaşka zorluklara sahipmiş. Pek konuşmak istemedi, üstelemedim. Biliyordum bundan konuşmanın ne kadar zorlayıcı olabileceğini.

Miriam Toews'in Bütün Ufak Tefek Sıkıntılarım kitabını okurken ölüme dair daha önce hiç düşünmediğim bir durum çıktı karşıma, intihara eğilimli bir kardeş. Bunu hayal edemedim çünkü ne intihar eden bir yakınım vardı ne de bu eğilimde olan biri. "Bu çok zor olmalı" diye düşündüm. Çünkü her an kendini öldürebileceğini bildiğiniz ve doğal olarak başında nöbet tutamayacağınız birinin hayatından sürekli ama sürekli endişe ediyor olmak. Defalarca bu girişimde bulunmuş ve her defasında kurtarılmış bir kardeşi hastane odasında hayatın yaşanmaya değer olduğuna inandırmaya çalışmak çok zor olmalı. Hatta belki siz bile hayatı saçma buluyor, sadece ona katlanıyor ve bunu yaparken çok ama çok zorlanıyorken.

Toews kendi yaşamından yola çıkarak yazmış bu kitabı. Çünkü hem babası hem de kız kardeşi hayatlarına kendi elleriyle son vermişler. Doğal olarak anlatılan tüm acı bu kadar samimi bu kadar gerçek. Dramatize etmeden, ama insanın kalbine dokunan bir roman Bütün Ufak Tefek Sıkıntılarım. Beni en çok etkileyen tarafı ise kitabın karakterlerinin birbirlerine tutunarak, birbirlerinden güç alarak ayakta kalmak hatta mutlu olabilmek için gösterdikleri çaba, acının üzerine konuşabilmeleri, onu paylaşıp hafifletebilmeleri, birbirlerine yalnız olmadıklarını, aynı yerden yaralandıklarını ve bunun onları hep bir arada tutacağını hissettirmeleri oldu. Aile biraz da bu demek değil mi zaten, zorlandığında sırtında hissettiğin ellerin toplamı? 

Ben çok ama çok severek, çok çok etkilenerek okudum kitabı. Bazı yazarları okurken şöyle düşünürüm, "eğer tanışıyor olsaydık, çok iyi arkadaş olurduk." Miriam Toews de benim için böyle yazarlardan.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sevgili Günlük

Her yılın başında günlük tutmaya başlarım ve öyle kararlıyımdır ki neredeyse iki elim kanda olsa yazacağıma inanırım. Aradan on beş gün geçe...