Kardeşim,
Günler bayırdan aşağıya koşan çılgın atlar gibi. Bense pek güneş görmeyen bir tepede durmuş onlara bakıyorum. Kılımı kıpırdasım yok ama anlaşılan gözyaşlarım pek öyle düşünmüyor. Bir damla süzülüp duruyor yerli yersiz.
Bugün yine "ben burada ne yapıyorum?" diye sordum kendi kendime. Hem de onca işle boğuşurken ve zaman çok ama çok azken, durdum ve sordum. Sahi ben orada ne yapıyorum? Şimdi elindeki işi bırak ve otur istifa mektubunu yaz dedim. Kendimi o mektubu müdürün masasına bırakmış ve gülümseyerek kapıdan çıkarken hayal ettim. Ne şahane bir fikirdi. Gün boyu nasılsın diye soran herkese "istifa etmek üzereyim" diye cevap verdim. Ve o cevabı duyan herkes sanki intihar etmek üzereymişim gibi abartılı tepkiler verdi. Bunca işsizlik varken falan filan... İnsana ağız tadıyla hayal bile kurdurmuyorlar, vay canına...
Sonra emekliliği dolmuş bir kadınla bahçede sigara içtik. Ona neden emekli olmadığını sordum. Benim gözümde o cidden aklını kaybetmiş biriydi. Bunu ona söylemedim tabi. Sadece kocaman açılmış gözlerimi üzerine diktim. Sanırım anlamıştır. Onun yerinde olmayı ne çok istediğimi söyledim. O da bana deliymişim gibi baktı. Eh bakış açısı değişiyor tabi. Ama bence deli olan o, ben değilim. Fırsatı varken bu hapishanede kalmayı tercih ediyorsa sorarım size kimdir deli?
Gün boyu öyle çok oflayıp pofladım ki oda sıkıntı doldu. Bu fikirden nefret ettim. Odada iki kişi daha vardı ve o zavallılar oksijen aldıklarını düşünürken benim sıkıntılarımı teneffüs ediyorlardı. "Ah Tanrım" dedim bunu düşününce. Biri bana neden Tanrı dediğimi sordu. Ben de onun kendisine nasıl hitap edildiğini pek umursadığını sanmadığımı söyledim. Gözlerinde "seni zındık" ifadesi belirdi. Havaya kocaman bir sıkıntı bulutu daha yolladım. İçimdeki tüm bu sıkıntının şekilden başka hiçbir şeyi umursamayan bir bina dolusu insandan kaynaklandığını anladım.
Kendimi yeniden dışarı attım. Belki bir başka emekliliği dolduğu halde emekli olmayan kadına rastlar, ona neden hala hapiste olduğunu sorarım diye düşündüm. Neden hayatının bunca güzel yılını hiçbir işe yaramayan, sadece iş olsun torba dolsun diye yapılan bunca saçmalığa adadığını ve elinde fırsatı varken neden kaçıp kurtulmadığını da sorardım. Ama bahçe boştu. Tek başıma sigaramı içtim. Kıkırdayıp duran iki kızın sesi yaklaştı. Kızları dürtüp okulu hemen bitirmeyin ya da en güzel meslek olan ev kadınlığını meslek olarak seçin demek istedim. Sinirli ve sıkıntılıydım, çocukların bu aptalca fikirle akılarını çelmek istemedim. Hem belki çok önemli bilim insanları olacaklardı. İşlerini sevecek ve inanılmaz mutlu olacaklardı. Söz büyüdür. Bazen hiç tanımadığımız insanların sözleri kara büyü bile olabilir. Bugün gerçek bir cadı ruhu taşıyordum ve kimseye kara büyü yapmayacak kadar vicdanım vardı. Sustum.
Gün bitsin istedim. Bitmedi ki bitmedi. Atlar bazen yorulup yavaş koşuyorlardı ve dakikalar nedense bir türlü geçmiyordu....
Fotoğraf: Pinterest
Cuma Mektuplarının mudavimi oldum .sanki bana yazıyor gibisin :)
YanıtlaSilCuma Mektuplarının mudavimi oldum .sanki bana yazıyor gibisin :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu mektupları uzayın derinliklerine göndermiş olsaydık... Bi gün parlak bir ışıkta peyda olan yaratıklar seni alıp gezegenlerine götürürlerdi... Tabii sen: -5000 günümü doldurmama az var... yaşı bekliyeyim.. Emekli olayım bari, Tazminatımı alır almaz gelin beni alın uzaylı kardeşim..." demezsen...
YanıtlaSilBilirim bu perişan halleri...
Yastığı dişletir..
Yorganı sündürür..
Yataktan düşürür..
hayatı düşündürür de..
Yine de yerlerde süründürür durur...
Gariptir..
Herşey bir yanılgı gibi..
hiçbirşeyle tatmin olamayız gibi..
Herşey tahmin ettiğimiz gibi olmadığı için belki....
Ama:
Aydanatlayankedi 'nin emekli olduktandan sonra yakınmalarını şimdiden okur gibiyim:
"gün güzel. Dün güzel.. Yarınlar berbat olacak sanki..."
"Hayat yedi yedi çıldırttı. Yine çalar saatler yedide çalıyor eski günleri yadederek.. Uykular kedi miskinliğinde patiler sallıyor... 1 saat... Geriye kaldı kaç vaat..."
"oturmuş bankta yalnız başıma. güvercinlere simitimi atıyorum. can simitimi...”
"gezmelerdeydim dün.. Yoksa teyzelerdemiydim... " ...
..
ilginçmiş
YanıtlaSilİlk cümlenin şiirselliğine bittim. Keşke ben yazsaydım diye düşündüm. Ve son paragraftaki "söz büyüdür" o güzel metinden koptu ve gözümün içine içine girdi. Uzun süre içimde yankılanacak.
YanıtlaSilÇok başka bir şey söyleyeceğim. Ya hayatını devam ettirmenin başka bir yolu varsa? Ne iş yaptığını, şartlarını bilmiyorum, seni de tanımıyorum. Ama henüz emekliliğine çok olmasını bir kahır gibi değil de bir şans gibi düşünmeyi denesen? Sadece denesen.
atlara eyer takıldığı günden bu yana içinde bulunduğumuz şu anlattığın hapishaneler, duvarlarında biz gölgelerimizi, adeta dalga geçer gibi imge olarak yansıtacak kedim. bundan kaçış yok. öyle tanrı kelamı falanda değil üstelik, resmen insan icadı.
YanıtlaSildeli olmak lazım
o da sen değilsin
benim biliyorsun.
wolden gölü :))
hatırla
bazen ben de kendime aynı soruları sorup duruyorum. neden bu hayatı yaşıyorum... neden; önce bir iç ses gibi çıkıyor, sonra bir fısıltı, sonra bir haykırış... korkuyorum kendi sesimden.
YanıtlaSilgeçen gün emekliliğimi hesaplatmaya gittim. herkes şaşırdı. yüzlerine bakıp, yapacak onca şeyim varken gün dolduruyorum. madem dolması gerekiyor çentik atmaya başlamalıyım dedim. en az bir on yılım daha varmış. bahçeye çıktım biraz volta attım. sonra kendi küçük hücreme döndüm. hayaller kurdum. 10 yıl sonra emekli olunca yapacaklarımı hayal ettim. enerjim kalacak mıydı, peki ya sağlığım... neden bu hayatı yaşıyordum. yapacak daha güzel işlerim var benim. ama onlar para kazandırmıyor, karnımı doyurur mu bilmem. dünyayı görmek, tanımak... dilini bilmediğim ülkelerin sokaklarında kaybolup, gördüğüm insanların hikayelerini dinlemek. evet ben bir hikaye dinleyicisi olabilirdim. insanlar anlatıyor ben dinliyorum...
hayal kuruyorum. sessizce ve sinsi sinsi gülümsüyorum yan odada oturan müdüre... bir gün, senden önce bu hücreden çıkacağım, bakacağım gökyüzüne ve özgürce dolaşacağım. bir gün mutlaka!