Bayramın ikinci günü sabah saatleri. Ilık güneşli enfes birgün ve kahvaltı sofrasındayız. Kardeşim o gün için plan yapmış. Planında ziyaretler var. Akrabaları ziyaret etmemiz gerektiğini söylüyor. O kimlere hangi sırada gidileceğini sayarken yüzümün en gölgeli yanında kontrolsüz bir hoşnutsuzluk beliriveriyor ki onu fark ettiğim anda toparlanıyorum. Ama kardeşim, ki çakalın ta kendisidir, tüm ruhumu okuduğu gibi yüzümdeki o saniyelik ifadeyi de okuyuveriyor. "Ne oldu?" diye soruyor. Yalan söylüyorum. "Bir şey yok gidelim" Kızıyor. Neden kızıyor anlam veremiyorum. "İtiraz etmedim" diyorum "gidelim" Yüzündeki o ifade ne diye soruyor ve tartışma patlıyor. Çakal iyice büyütüyor olayı. Ben de geride kalmıyorum elbet. "Biri ile kan bağım var diye onu sevmek zorunda değilim" diyorum. Çok açık ve net bir şekilde belirttiğimi ve tartışmaya son noktayı koyduğumu sanıyorum ama elbette yanılıyorum. Annem akrabalarını sorgusuz sualsiz sevmek zorunda olduğuna inanıyor çünkü. İtiraz ediyorum. Çünkü onları ben seçmedim ve içlerinde ciddi anlamda berbat insanlar var diyorum. Onları öyle kabul etmeliymişim. Buna beni kim zorlayacak diyorum. "Kimse ama.." diye başlıyor ama sözünü kesiyorum. Hızımı almışken konuyu olabildiğince açmak ve bir daha asla konuda konuşmamak gibi bir hedefim var çünkü. Ama biliyorum ki öyle olmayacak. Yine de şansımı denemeye karar veriyorum.
"Sen" diyorum kardeşime "seni nasıl seviyorum sen bile bilmiyorsun. Ama seni sırf kardeşim olduğun için seni sevmek zorunda olduğuma inandığım için değil, seni harika bir adam olduğum için seviyorum. Merhametini seviyorum, iyi kalbini seviyorum. Ama lütfen bana X'i sevmemi söylemeyin. Ona saygı göstermeyi becerebilirim. Evet bunu yapmalıyım da belki. Ama onu sevmek zorunda değilim. Bir arada bulunmaya gerçekten katlanamadığım birini sırf gelenekler gereği sahte bir yüz ifadesi takınarak ziyaret etmem iki yüzlülük değilse nedir? Samimiyetsizliği bir aptal bile anlar. Ayrıca o insanlara da haksızlık değil mi bu? Ve ben o samimiyetsizliği takınarak saçma sapan bir kural gereği bu ziyareti yapmak istemiyorum. Evet geleceğim dedim çünkü sizi seviyorum ve siz gitmemi istiyorsunuz. Hepsi bu"
Annem hala "ama akrabalar..." derken kardeşim bana hak vermiş olacak ki beni daha fazla zorlamadı. Ben de sevdiğim insanlarla vakit geçirdim. Yüzümdeki gülümseme gerçekti, ettiğim her söz samimiydi ve işte bu tam olarak bendim. Hayatta da başka bir şey istemiyordum zaten, yanında kendim olabileceğim birkaç insan olsun yetiyordu bana. Kan bağını ya da buna benzer şeyleri umursamıyordum. Kim karşı çıkarsa çıksın şu kısacık hayatı sırf zorunda olduğum ziyaretleri gerçekleştirmekle geçirmeyecektim. Varsın geleneklerimiz, göreneklerimiz desinler ben karşılarında durup samimiyet diyecektim. Böylece ne kendime ihanet edecek ne de başkalarını kandıracaktım.
Böyle devam et dedim kendi kendime, herkesin yolu kendine. Birileri zorunluluktan sevgiler üretirken sen seçtiklerini sev. Çünkü gerçekten sevebilmenin tek yolu bu....
Resim: catrin welz-stein
Ben de aynı şeyleri bayram günü bizimkilere anlatmaya çalışıyordum. Yani her şeyi geçtim sadece bayramdan bayrama birini görmenin hiçbir mantıklı açıklaması yok. Ama neymiş olsunmuş sonuçta akrabaymışlar gidince mutlu olurlarmış. Onlar mutlu olsun diye ben mutsuz olamam. Kaldı ki onlarınki de ne kadar samimi bir mutluluk bilemeyeceğim.
YanıtlaSil