İş çıkışı yorgun argın yürüyorum. Sıcak bir yandan okuyup durduğum haberlerin ağırlığı bir yandan... En fenası da insanlardan iğrendiğimi düşünüyorum ve böyle düşünüyor olmaktan hiç memnun değilim. Önümde yürüdüğünü farketmediğin bir kadın aniden eğilip yerden birşey alıyor ve üfleyip kenara koyuyor. Bu bir simit parçası. Gözlerim doluyor. "Al sana" diyorum. "Hala insanlardan iğreniyor musun?" Ne zaman kötü bir düşünceye kapılsam hep böyle birşey oluyor. O düşüncenin yersiz olduğu hem de tam düşündüğüm anda kanıtlanıyor. Kadına sarılıp öpesim geliyor. Yapmıyorum. Çünkü bütün bunları ona anlatamayacağımı biliyorum.
Asık suratıma bir gülümseme gelip yerleşiyor. Başlıyorum kendi kendime konuşmaya. "Sen" diyorum "Ne zaman böyle oldun? Severdin sen insanları, onlara inanırdın. İyi insan sayısının kötü insan sayısından fazla olduğuna dair seni hayatta tutan bir inancın vardı. Sahi ne oldu sana?" Kendime kızayım mı acıyayım mı bilemeden ağır ağır yola devam ediyorum.
Çok gülerdim eskiden ben. Eski dediysem çok eskiden de değil ha. Ama şimdi hemen hemen hiç gülmüyorum. Kendimi son zamanlarda yaşlı hissetmemin sebebi bu olmasın. H.'ye bunu söylediğimde yaşlanmadığımı sadece eskisi kadar gülmediğimi söyledi. Mantıklı. Tam içimdeki çocuk geyiğine girmek üzereyken bu kez yine önümde yürüdüğünü fark etmediğim bir çocuk, elini çekiştirip duran babasına rağmen, kaldırımda duran bir tartının üzerine pat pat basmaya çalışıyor. Öyle tatlı öyle komik ki gülümsemekle kalmıyor gülüyorum. Çocuk dönüp bana bakıyor. Nasıl muzip bir ifadesi var. Onu da sarılıp öpesim geliyor. Bugün iki etti diyorum. İki kişiyi, hem de hiç tanımadığım iki kişiyi sarılıp öpmek istedim. İyileşiyorum galiba diye seviniyorum. Kendimi tedavi etmeye çalışıyordum ya bana gerek kalmadı diyorum, hiç tanımadığım bir kadın ve hiç tanımadığım bir çocuk içimdeki yaraya minik elleriyle merhem sürdü.
İnsan ne olursa olsun hayata, iyi ve umutlu şeylere inancını yitirmemeli diye geçiriyorum içimden. Yüzündeki gülümsemeyi, gençliğini, hayatla bağını kaybetmek istemiyorsa bunları asla yitirmemeli. Ve insanlardan iğrenmeye başladığı vakit çıkıp kalabalığa karışmalı. Elbet ki vardır aralarında kenara düşmüş ekmeği "nimettir" diye bir kenara kaldıran güzel kalpli kadınlar, tüm muzipliğiyle insanın içine neşe salan çocuklar... Elbet ki vardır...
Resim: Christian Schloe
bu yazıyı okuyunca benim de bugün etti 1.. :) gülüşüne, kalbine sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
YanıtlaSilBana hep saf gözüyle bakıyor insanlar çünkü çok umut ediyorum, her şeye dair. İnanmayı seçiyorum insanların içindeki iyiliğe, sonunda iyiye varacaklarına çünkü hep öyle şeylere şahit oldum hayatımda. Yazı yazıyorum gazetelere dergilere, orada da hep iyiyi yazmaya gayret ediyorum çünkü içimden öyle geliyor. Kimileri çok sevgi böceği gibi yazıyorsun diyor, aldırmıyorum artık, böyle olmalısın sen de diyorum hatta. Her şey sevgiden geçiyor çünkü benim inandığım kadarıyla. Ne zaman kötü bir şey düşünsem bana da senin gibi oluyor, hoop bir tanecik minik iyilik buluyorum karşımda. Hayat diyorum güzel, nefes alabiliyorken hala kıymet bilmek şart. Hep de ağla ağla, gamlı baykuş gibi amaaan o da hal değil, zamanında onu da yaşayan biri olarak umut etmenin kötü yanlarıyla insanların gözünde yaşamaya razıyım!
YanıtlaSilİçten yazmışsın yine hep olduğu gibi. Umutlanıyorum seni okuduğumda!
Sevgiler